Kategori Dışı

2008 Dünya Finansal Krizi sonrası tarım hayvancılık ve ekonominin gidişatı

2008 Dünya Finansal Krizi sonrası tarım hayvancılık ve ekonominin gidişatı

2008’de yaşanan Dünya Finansal Krizi sonrası tüm dünyada ekonomiler ciddi sarsıntılar geçirdi. Özellikle küresel koşullarla birlikte gelişen ekonomilerdeki yerel para birimlerinin aşırı değer kaybetmesi, ülkemiz açısından konuyu ele aldığımızda cari açık, katma değerli ürün üretememe, tüketime dayalı ekonomi, ithal ikameli otomotiv sanayi, konuta dayalı inşaat sektörü ve yine fasonculuğa dayalı tekstil ve konfeksiyon sektörü olmak üzere en zor dönemini yaşadı.  Özellikle ekonomik kriz tüm sektörlerde ciddi üretimde daralma ile birlikte kendisini gösterdi. Son dönemde ekonomi yöneticileri cari açığın kapanarak  neredeyse cari açık fazlası verebilecek noktasına gelmemizle övünenler sanıyorum hepimizden şu gerçeği çok daha iyi bilmektedirler; bunun bedelinin ekonomik daralma ve işsizlik olduğunun farkındadırlar. 2018’den itibaren kendisini en ağır şekilde hissettiren ekonomik kriz bütün sektörleri adeta durma noktasına getirdi. Bu eğik düzlemden aşağı kayışı, yapısal olumsuzlukların yanında, ortalama 1 yılda 3 kez yapılan seçimlerin de etkisiyle hazırlandı.  Başta ülkemiz son 3 yılda ağır bedeller ve faturalar öderken, Amerika, Japonya, Almanya gibi ülkeler de hala krizin etkilerini atlatamıyor. Tabiki ülkemiz açısından tabloya bakacak olursak özellikle AB ülkelerine Türkiye’nin ihracat yaptığı göz önüne alındığında ekonomik daralmanın diğer sebeplerinden bir tanesini de görmekteyiz.

TÜİK’in 2019 ilk çeyrek işsizlik rakamlarına baktığımızda 4 milyon 544 bin olduğunu görüyoruz. Yine aynı dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 240 bin azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 464 bin azaldı. İstihdam edilenlerin yüzde 17,3’ü ise tarım sektöründe faaliyet gösteriyor.  Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 124 TL, yoksulluk sınırı ise 6 bin 918 TL oldu.  İnsanlar,  barınma ve yiyecek ihtiyacını bile karşılayamayacak seviyelere geldi.

Son 70 yılda gerçekleşen teknolojik gelişmelerle endüstriyel yiyecekler hayatımızı kapladı. Ürünlerin lezzetini artırmak, paket ömrünü uzatmak için kullanılan kimyasal katkı maddeleri ve tarlada birim alandan daha fazla verim elde etmek için kullanılan gıdalarla besin değerleri değişti. Daha fazla ürün elde etmek için ya da ürünleri renklendirmek için eklenen katkı maddeleriyle insanların sağlığı tehlikeye girdi.  Ortalama 2 yılda yetişecek bir büyükbaş hayvanı 1 yılda 1 ton ağırlığına yükseltmek adına verilen ilaçlar, hormon takviyesiyle 48 günde yetiştirilen tavuklar insanları zehirledi. Hayvan haklarına aykırı şekilde uygulanan uygulamalardan dolayı çoğu tavuk gövdesini taşıyamadan ölüyor büyük çiftliklerde. Telef olan tavuklar hayvan yemi olarak kullanılıyor ne yazık ki. Hayvan dışkıları tavuklara yem olarak veriliyor. Bunlar tamamen insan hayatını tehlikeye atan, riskli durumlar.

Diyabet artık 2-3 yaşlarındaki çocuklarda görülür hale geldi. Kötü ve sağlıksız gıdalar, ağır kimyasallarla yetiştirilen tarım ürünleri, kümes hayvanları, kırmızı et elde etmek için yapılan hormon takviyeleri, balık çiftliklerinde hazır yemlerle beslenen balıklar insan vücuduna sızdı. İnsan yaşamı büyük tehlike altında. Sırf daha çok ürünü daha kısa zamanda elde edebilmek için bu yollara başvurulmasıyla kanser vakaları çığ gibi büyüdü. Hormon takviyesi yapılan meyve ve sebzeler insan vücudunda büyümeye devam etti.

Genetiği değiştirilmiş gıdalar ve hayvan yemleri Avrupa ülkelerinde yasak.  Genetiği değiştirilmiş tohumların Türkiye’ye girişi ise serbest. Bu tohumlar ülkemizde hayvan yemi olarak kullanılıyor.  Bunu yiyen hayvanlardan da insanlara et ve süt olarak geçiyor.  Yediğini sorgulamayan insanlar kimyasal katkı ve gıdalarla bilinçli olarak zehirleniyor. Kanserle başlayan birçok hastalık genetiği değişmiş ürünlerle insan vücuduna sızıyor. Vücudumuz beslenme değeri az, kalorisi düşük yiyeceklerle kaplanıyor. Bunlara bağlı olarak insanlar genç yaşta çeşitli hastalıklar sebebiyle ölmeye başlıyor. Ne kadar yediğimizi değil aslında ne yediğimizi düşünseydik şimdi bunları yaşamıyor olurduk.

Türkiye, tohum alırken binlerce kilometre uzaklıktaki ABD’den alıyor. Tohumculuk Kanunu’na göre köylülerimizin binlerce yıldır süregelen tohum takasını yapmaları engelleniyor. Köylülerimiz tohumu artık şirketlerden almak zorunda bırakıldı. Aksi halde para cezası ile cezalandırılacaklar. Anadolu’da binlerce buğday çeşidi varken Türkiye’ye bu dayatmalar yapıldı. Anadolu’daki çiftçilerimiz kendi tohumlarını kullanamaz oldu. Anadolu’daki biyoçeşitlilik yok edildi. Anadolu toprakları kısır tohumlara mahkum edildi.  Tarım teknolojileri hilesiyle çiftçilerimizin elinden tarım alındı ve büyük şirketlerin eline geçti.

Tarım alanlarını ne yazık ki boşalttık. Köyden kente göçle birlikte insanları gecekondulara mahkum ettik. Onları ucuz işgücü olarak gördük. Yeterli eğitim vermedik, meslek sahibi yapmadık. Bu insanlar yüz yıllık, bin yıllık tarımsal hafızalarını kaybettiler. Halkımız fakir ve yoksul. Ucuz olduğu için tavuk eti yiyor. Antibiyotiğe dönüştü insanlar. Türk insanı yüzde 100 fakirleşti.  Türkiye’nin sahip olduğu topraklar gıda güvenliğimizin teminatıydı. Gelecek nesiller için tarımsal arazi ve su yaşam kaynağıydı. Şimdi ise tarımsal ürünlere talep artarken ekilebilen alan ne yazık ki çok az. Böyle bir dönemde toprağın değerini daha çok hisseder hale geldik.

Üretim yapmak yerine ithalat yaparak kısa vadeli çözümlerle hareket etmek bizi bu hale getirdi. Türkiye nüfusu her geçen yıl 1 milyona yakın artarken tarım alanları ve üretim geriledi. Bu işe emek veren çiftçilerin sayısı her geçen gün azaldı. İstihdamda yaşanan düşüşle birlikte tarımsal büyüme azalınca çiftçiler borç batağına saplandı. Halbuki tarım bir ülkenin bağımsızlığına eşdeğerdir. İnsanlar karnını doyuramıyorsa özgürlük düşünülemez.

1950’lerden bu yana Türkiye, mutluluk sıralamasında çok gerilerde. İlk sıralarda ise Finlandiya, Danimarka, Norveç, İzlanda, Hollanda gibi ülkeler var. Türkiye ise bu ülkeler arasında 79. sırada yer alıyor. Dünya eğitim sıralamasında Türkiye, 137 ülke arasında 99. sırada bulunuyor. Katar, Malezya, Endonezya, İran ve Pakistan’ın eğitim sistemi ise Türkiye’nin önünde. İlköğretimi bitiren gençlerimizin yüzde 25’i dört işlemi çözemiyor. Bir ülkenin geleceğini eğitim belirler.  Daha acı ve vahim olan bir şey de üniversite mezunu gençler arasında intihar oranında korkunç bir artış var. Ülke yönetiminde söz sahibi olanların kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir dil kullanması insanları ötekileştirdi. Bir arada yaşama arzusunu zora soktu. Toplumun kendi arasındaki sorun çözme yeteneği çok geri seviyelere ulaştı. Türkiye sadaka ekonomisine mahkum edildi. İnsanlar üretimsizleşti. Türkiye öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı. Türkiye ekonomisinin bu hale gelmesinin neticesinde varlıklar, 50-60 yıldır biriktirilen değerler, şirketler, sanayi tesisleri ve iş yerlerinin kapısına kilit vuruldu.  Ülke insanı geleceğe karşı umudunu yitirdi.

 

Loading

Sadık Çelik
Paylaş :

Comment here