Kategori Dışı

Görünmez Kahramanlar

Görünmez Kahramanlar

Merhabalar… Bu sayıda size hayatımızı güzelleştiren ama varlığını görmezden geldiğimiz görünmez kahramanlardan bahsedeceğim.

Aldığımız ürünlerin “içindekiler” kısmını incelediğimizde ürüne ait tüm bilgileri edindiğimizi sanırız. Çoğu şeyi görebiliriz. Ama ya göremediklerimiz? Etiketine yazılmayıp da benliğinde taşıdığı bilgileri nasıl görebiliriz? Göz görmeye yarasaydı “ bakan kör” diye bir tabir olmazdı…

Şimdi diyeceksiniz ki, ne görmemiz gerekiyor çatlatma adamı da söyle. Örneklerle açıklayayım. Bir bisküvi aldınız. Bisküvi o kadar güzel ki… Farklı bir ambalaj tasarımı var. Ambalaj tasarımı nedeni ile arta kalan bisküvileri içine koyup kolaylıkla muhafaza edebiliyorsunuz. Bayatlamıyor. Ambalaj üzerindeki renkler, grafik tasarımı devasa düzeyde. Resmen “beni al” diyor. İçini açıp yemeye başlıyorsunuz. Sanki evde yapılmışçasına bir lezzet alıyorsunuz. Arasındaki krema damağınıza yapışıp 1 saat boyunca verdiği hazzı vermeye devam ediyor. Ağzınızda bisküviden kalan o tahıl kokusunu sezinliyorsunuz. Bir yandan çayınızı yudumluyorsunuz. Çayınız ne tam kaynar ne de soğuk. Ilık bir rüzgâr esiyor. Ruhunuzu okşuyor. Bisküvinin ambalajındaki isme bakıyorsunuz. PÜSKEVİT.

Televizyonu açıyorsunuz. PÜSKEVİT markasının reklamı çıkıyor karşınıza. Müzik, reklamın çekildiği stüdyonun tasarımı, oyuncuların rolüne olan hâkimiyeti, senaryo… Hepsi bir ahenkle dans ediyor. Gün içerisinde PÜSKEVİT iyi marka diyorsunuz kendi kendinize. İnternete giriyorsunuz. Bu firmanın sahibi kim diye bakıyorsunuz. Atilla Püskevit diye biriymiş sahibi de. “Vay be helal olsun adama” diyorsunuz. Sosyal medyada kendisini takip etmeye başlıyorsunuz. Evet, büyük başarı gerçekten de.

Peki, filmi biraz geri saralım mı ne dersiniz?

Pazar sabahı kalkıp yürüyüşe gitmeye karar verdiniz. Sahile giderken biraz yürüdünüz. O sırada birinin yanına yaklaşıp saati sordunuz. Saati sorduğunuz adam 60’lı yaşlarında emekli olduğu hallice belli olan biriydi.  Adı Mehmet Taşkıran. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. Kendisi PÜSKEVİT marka bisküvilerin en lezzetli bisküvilerinin reçetelerinin sahibi. Adını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Eve gelip duş aldınız. Sonrasında dışarıda ailece bir kahvaltı yapmaya karar verdiniz. Ailenizi alarak bir yere kahvaltıya gittiniz. Kahvaltınızı yapmaya başladınız. O sırada yan masadaki iki kişi dikkatinizi çekti. Bir erkek bir de bayan. Herhalde sevgili ya da evliler diye düşündünüz. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. Mehmet Delinmez ve Şükran Palamut. Biri izlediğiniz reklamın fikir babası, diğeri ise reklamın grafik tasarım personeli. Adlarını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Kahvaltınızı yaptıktan sonra bir akrabanızı ziyarete gitmeye karar veriyorsunuz. Aracınız yok ya da serviste olduğu için toplu taşımayı kullanıyorsunuz. Yanınızda oturmakta olan cüsseli, esmer, kemer burunlu 40’lı yaşlardaki bir adam dikkatiniz çekiyor. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. PÜSKEVİT marka bisküvilerin o âşık olduğunuz kremasının dolumunu yapan makinenin fikir babası Yüksek Makine Mühendisi Cevdet Ölmez. Adını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Akrabanızı ziyaretten dönerken çöp konteynerinin yanında sigara içmekte olan bir adam görüyorsunuz. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. PÜSKEVİT marka bisküvilerin İstanbul depodan mahallenizin bakkalına gelmesini sağlayan Şoför Ahmet Yakmaz. Adını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Yolda Atilla PÜSKEVİT ile mi karşılaşsanız daha çok heyecanlanırdınız yoksa saydığım diğer insanlarla mı? Her şey iyelik-sahiplikten mi ibaret? Peki ya emek? PÜSKEVİT markasını düşünün. Bu fabrikada çalışan insanları düşünün. Verdikleri emekler olmasaydı Atilla PÜSKEVİT ’i hangimiz tanıyacaktı. Her bir parça değil midir bir bütünü değerli yapan. Un değirmenindeki işçinin alnının teri değil midir bisküviyi bayatlatan.

Etikette yazmayan bilgiler vardır. Görüp de görmezden gelinen…

Biz bir markaları biliriz bir de onların ensesi kalın sahiplerini.

Peki, onların ardında kalan devleri?

Onları görmeye yetmez mi gözlerimizin feri?

Sizce de artık gözlerimizin çapaklarını silmenin, görünmezleri görmenin zamanı gelmedi mi?

Görünmez kahramanlara selam olsun. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere. Sevgi ile kalın.

Merhabalar… Bu sayıda size hayatımızı güzelleştiren ama varlığını görmezden geldiğimiz görünmez kahramanlardan bahsedeceğim.

Aldığımız ürünlerin “içindekiler” kısmını incelediğimizde ürüne ait tüm bilgileri edindiğimizi sanırız. Çoğu şeyi görebiliriz. Ama ya göremediklerimiz? Etiketine yazılmayıp da benliğinde taşıdığı bilgileri nasıl görebiliriz? Göz görmeye yarasaydı “ bakan kör” diye bir tabir olmazdı…

Şimdi diyeceksiniz ki, ne görmemiz gerekiyor çatlatma adamı da söyle. Örneklerle açıklayayım. Bir bisküvi aldınız. Bisküvi o kadar güzel ki… Farklı bir ambalaj tasarımı var. Ambalaj tasarımı nedeni ile arta kalan bisküvileri içine koyup kolaylıkla muhafaza edebiliyorsunuz. Bayatlamıyor. Ambalaj üzerindeki renkler, grafik tasarımı devasa düzeyde. Resmen “beni al” diyor. İçini açıp yemeye başlıyorsunuz. Sanki evde yapılmışçasına bir lezzet alıyorsunuz. Arasındaki krema damağınıza yapışıp 1 saat boyunca verdiği hazzı vermeye devam ediyor. Ağzınızda bisküviden kalan o tahıl kokusunu sezinliyorsunuz. Bir yandan çayınızı yudumluyorsunuz. Çayınız ne tam kaynar ne de soğuk. Ilık bir rüzgâr esiyor. Ruhunuzu okşuyor. Bisküvinin ambalajındaki isme bakıyorsunuz. PÜSKEVİT.

Televizyonu açıyorsunuz. PÜSKEVİT markasının reklamı çıkıyor karşınıza. Müzik, reklamın çekildiği stüdyonun tasarımı, oyuncuların rolüne olan hâkimiyeti, senaryo… Hepsi bir ahenkle dans ediyor. Gün içerisinde PÜSKEVİT iyi marka diyorsunuz kendi kendinize. İnternete giriyorsunuz. Bu firmanın sahibi kim diye bakıyorsunuz. Atilla Püskevit diye biriymiş sahibi de. “Vay be helal olsun adama” diyorsunuz. Sosyal medyada kendisini takip etmeye başlıyorsunuz. Evet, büyük başarı gerçekten de.

Peki, filmi biraz geri saralım mı ne dersiniz?

Pazar sabahı kalkıp yürüyüşe gitmeye karar verdiniz. Sahile giderken biraz yürüdünüz. O sırada birinin yanına yaklaşıp saati sordunuz. Saati sorduğunuz adam 60’lı yaşlarında emekli olduğu hallice belli olan biriydi.  Adı Mehmet Taşkıran. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. Kendisi PÜSKEVİT marka bisküvilerin en lezzetli bisküvilerinin reçetelerinin sahibi. Adını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Eve gelip duş aldınız. Sonrasında dışarıda ailece bir kahvaltı yapmaya karar verdiniz. Ailenizi alarak bir yere kahvaltıya gittiniz. Kahvaltınızı yapmaya başladınız. O sırada yan masadaki iki kişi dikkatinizi çekti. Bir erkek bir de bayan. Herhalde sevgili ya da evliler diye düşündünüz. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. Mehmet Delinmez ve Şükran Palamut. Biri izlediğiniz reklamın fikir babası, diğeri ise reklamın grafik tasarım personeli. Adlarını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Kahvaltınızı yaptıktan sonra bir akrabanızı ziyarete gitmeye karar veriyorsunuz. Aracınız yok ya da serviste olduğu için toplu taşımayı kullanıyorsunuz. Yanınızda oturmakta olan cüsseli, esmer, kemer burunlu 40’lı yaşlardaki bir adam dikkatiniz çekiyor. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. PÜSKEVİT marka bisküvilerin o âşık olduğunuz kremasının dolumunu yapan makinenin fikir babası Yüksek Makine Mühendisi Cevdet Ölmez. Adını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Akrabanızı ziyaretten dönerken çöp konteynerinin yanında sigara içmekte olan bir adam görüyorsunuz. Tanımıyorsunuz. Tanıştırayım. PÜSKEVİT marka bisküvilerin İstanbul depodan mahallenizin bakkalına gelmesini sağlayan Şoför Ahmet Yakmaz. Adını arama motoruna yazmayın “göremezsiniz.”

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Yolda Atilla PÜSKEVİT ile mi karşılaşsanız daha çok heyecanlanırdınız yoksa saydığım diğer insanlarla mı? Her şey iyelik-sahiplikten mi ibaret? Peki ya emek? PÜSKEVİT markasını düşünün. Bu fabrikada çalışan insanları düşünün. Verdikleri emekler olmasaydı Atilla PÜSKEVİT ’i hangimiz tanıyacaktı. Her bir parça değil midir bir bütünü değerli yapan. Un değirmenindeki işçinin alnının teri değil midir bisküviyi bayatlatan.

Etikette yazmayan bilgiler vardır. Görüp de görmezden gelinen…

Biz bir markaları biliriz bir de onların ensesi kalın sahiplerini.

Peki, onların ardında kalan devleri?

Onları görmeye yetmez mi gözlerimizin feri?

Sizce de artık gözlerimizin çapaklarını silmenin, görünmezleri görmenin zamanı gelmedi mi?

Görünmez kahramanlara selam olsun. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere. Sevgi ile kalın.

Loading

Büşra Gülşah Güncü
Latest posts by Büşra Gülşah Güncü (see all)
Paylaş :

Comment here