Karadenizli Fadime askerdeki oğlu Temel’e yazdığı mektupta; Bu yıl öyle bir kuraklık oldu ki, mısırlar yandı ve az kaldı buğday ekmeği yiyecektir derken mısırın bölge için ne kadar önemli olduğu vurgulamaktadır. Mısır bölgenin kutsalıdır Karadeniz’de. Mısır unu ekmektir, ekmek mısır unundan yapılır. Mısır yarması, yörede parcarla yapılan beş altı çeşit yemeğin baş katığıdır. Yörenin en bilinen yemeği guymak- bazı bölgelerde mıhlama da denir- fırında kurtulmuş mısırın unu ve yöresel peynirle yapılır. Kutsal gecelerde, cenazelerde ve dini bayramlarda fırında kurutulmuş mısırın unundan helva kavrulur.
Ve en önemlisi sofrada ekmektir mısır. Güneşte kurutulmuş mısırın unundan yapılanı farklı bir lezzettir, yöresel taş fırınlarda kurutulan mısırın unundan yapılanı ayrı bir tattır yöre insanının damağında. Mısır ekmeği saçta ya da kuzinelerin fırınlarında tepsilerde pişiriliyor. Çok eski köy düğünlerinde, köylerde hemen her ailenin sahip olduğu yöresel fırınlarda düğüne katılanlara yetecek kadar ekmek pişirildiği biliniyor.
Bir de mısırın bölgede çok yaygın olan su değirmeninde öğütülmüş olması önemlidir. Son yıllarda yaygınlaşan elektrikli değirmenler çok da itibar görmedi. Mısırın ekilmesinden sofrada ekmeğe dönüşmesine kadar her evresinin özel bir kültürü vardır. Elle mısır soyma güz gecelerinin doyumsuz bir eğlencesidir aynı zamanda. Bilmeceler sorulur, türkü atışmaları yapılır. Yapılan iş eğlenceye dönüştürülür. Değirmende sıra beklerken yapılan sohbetlerin de tadı bir başkadır. El değirmenlerinde mısır yarması çekmek de kültürel değerlerin başında yer alıyor.
Mısır, günümüzde sadece yörede tüketilen bir ürün değil artık. Bölge insanının yaşadığı her coğrafyaya unu ya da yarması gönderilen tarımsal bir değer. Yöresel yemekler mısır unu ya da yarması kullanılmadan yapılamıyor. Karadeniz insani da yöresel yemeklerini yemeden duramıyor. Mısır unu ve yarması büyük şehirlerde bile yöresel ürünler satılan tezgâhların aranılan malzemeleri arasında yer alıyor.
İmeceler ise başlı başına bir dayanışma ve kaynaşma geleneğidir. Özellikle gençlerin gençlik duygularını yaşadığı buluşma anlarıdır imeceler. Mısırla ilgili hemen her gelenek başlı başına bir yazı konusu olacak kadar kültürel bir miras özelliği taşıyor olsa da biz bu yazımızda mısırın ekilmesiyle ilgili yöresel ve kültürel bir kavram olan imecelere yer vermek istiyoruz. Mısır ekimine ekin kazma deniliyor bölgede. İmeceye de imeci deniyor.
Arazi yapısı oldukça eğimli olan bölgede her türlü tarım tamamen insan gücüyle yapılıyor. Bu arazilerde makineli tarım yapmak mümkün değil. Onun için de yardımlaşma ve dayanışma zorunluluğu imece kültürünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Karşılıklı olarak yardımlaşmayla her işin üstesinden geliniyor. Bir gün toplanıp bir ailenin tarlasını kazıyorlar, bir başka gün bir başka ailenin tarlasına mısır ekliyor.
Öncesinde tarlaların bellenmesi de imeceyle yapılıyor. Bellenen tarlalar bir iki hafta beklendikten sonra mısır ekimine geçiliyor. Mısır ekimi adeta bir şenlik havasında yapılıyor. Kemençe, zurna ya da kaval çalınarak imeceye katılanların tempolu bir çalışma yapması ve işin çabuklaştırılması sağlanıyor. Kazmalar aynı anda kalkıp aynı anda toprağa indiriliyor. Sağ ele alınan mısır taneleri kazmalar kalkınca ustaca toprağa atılıyor ve indirilen kazmayla üzeri topraklanıyor. Mısır kazma işi görsel bir şölene dönüşüyor.
İmeceye katılan kadınların bayram yerine gider gibi yöresel kıyafetlerle gelmesi, ekilecek mısırların konulduğu ve bele bağlanan püsküllü-boncuklu torbaların süslenmesi, erkeklerin türküler söyleyerek çalışanları coşturması, kemençenin ekin kazma havası çalması ve ortaya çıkan tempolu kazma vuruşlar: hem bir geleneğin yaşatılmasını sağlıyor hem de çalışanların şevkini artırarak daha fazla tarlanın kazılmasının bir yöntemi oluyor.
Köylünün komşunun bir araya gelmesini sağlayan imeceler aynı zamanda. Genç sevdalıların da görüşmelerine, konuşmalarına bir ortam oluşturuyor. Söylenen türkülerle coşan ve imeceye katılanlar kemençenin kıvrak ritmine uyarak kazma vuruyorlar. Onlarca yıldır devam eden bu gelenek günümüzde de mısır ekimi yapılan tarlalarda yaşatılıyor ve hayata geçiriliyor.
Bu yoğun çalışma döneminden sonra mısırların topraktan çıkıp tarlada bulunan yabancı otların kazılmasına kadar geçen süre ise imecede çok çalışan kadınların ve erkeklerin dinlenme süreci olarak değerlendiriliyor. Daha sonra mısırların otu kazılıyor ve yaylaya çıkışlar başlıyor. İmecede yaşanan o coşkulu hava otçu göçü denilen yayla yolculuğunda da devam ediyor. Fotoğrafları temin ettiğimiz gazeteci Bekir Öztürk’e teşekkürlerimizle.
Comment here