Yazarlar

DÜDEN ŞELALESİ

Deniz, kum ve güneş turizmiyle ünlü bir Akdeniz ili olan Antalya kanyon, obruk, mağara ve şelaleleriyle de bir o kadar tanınıyor ve biliniyor. Bölgenin kalker yoğunluklu zemin yapısı bazı coğrafi şekillerin oluşmasını sağlarken bu doğal zemin oluşumları yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Mersin’de bulunan Cennet obruğu ve Cehennem mağarası; Antalya Manavgat ve Düden şelaleleri bunların en bilinenleri olarak karşımıza çıkıyor. Manavgat Şelalesi su düşüm yüksekliği olarak çok fazla dikkat çekmese de su yoğunluğu olarak göz doldururken Düden Şelalesi su akış yüksekliği ile de muhteşem bir görüntü ortaya koyuyor. Bin yılların aşınmasıyla ortaya çıkan küçük oyuk ve mağaralar ortama doğal bir zenginlik kazandırıyor. Bilinen Antalya sıcağında merdivenleri indikçe hissettiğiniz serinlik ve şelaleden oluşan çiselerin yüzünüze vurması içinizi soğutmaya çok iyi geliyor.

Düden Çayı Toros dağlarının güney yamaçlarından çıkıp Antalya’dan denize dökülüyor. Eski Antalya- Burdur karayolunun 28. Km.si ve Kırkgözler’in 30. Km. si, Pınarbaşı mevkiinden çıkan iki pınar birleşerek bir süre aktıktan sonra yer altına iner ve 14 Km. sonra Varsak çöküntüsünde tekrar yeryüzüne çıkar. Denize döküldüğü yerde de bir şelale oluşturan Düden Çayı asıl şelaleyi şehir merkezine 10 Km ve Kepez ilçesi sınırları içinde kalan bir alanda oluşturuyor. Şelalenin bulunduğu alanda 1970-72 yıllarında Devlet Su işleri tarafından bir park, piknik ve mesire alanı oluşturulmuş. Bu alana özel araçlarla ve toplu taşıma araçlarıyla gidilebiliyor. Şelaleyi görmek isteyenler kalker kayalıklarda bir bölümü kendiliğinden oluşmuş merdivenlerden inerek suyun döküldüğü yere ulaşabiliyorlar. Bu alanda yine kendiliğinden oluşmuş büyüklü küçüklü mağara ve oyuklar bulunuyor.

Antalya Büyük Şehir Belediyesi alana tanıtıcı bir tabela koymuş. Bu tabelada; Düden Çayı iki kola ayrılır, Antalya’ya yaklaşık 7 Km. olan kolu Aşağı Düden, Varsak’a 1 Km. olan Yukarı Düden Şelalesi’dir yazmaktadır. Park ve dinlenme yeri olan bölgede; yeme içme mekânları, hediyelik eşya satış yerleri, eğlence merkezleri ve hayvanat bahçesi bulunduğu bilgisi de paylaşılmaktadır. Şelale çevresinde antik çağ kalıntıları, tarihi mezarlar ve geçmişte zeytinyağı işçiliği yapıldığını gösterir malzemeler de bulunmuş, bunların ziyaretçilere gösterileceği bir alan yapılmış. Bölgenin tarihi geçmişini M.Ö. 2. yüzyıla kadar götüren tarihçiler, M.Ö. 334-333 yıllarında Antalya’nın doğusunu kapsayan ve o günkü adıyla Palfimya’yı fetheden Büyük İskender’in burada atını suladığını kaydederler. Hatta bu şelaleye İskender Şelalesi de denilmektedir.

Düden Çayı denize yüksekten döküldüğü için burada da şelale oluşturmakta ve suyun bembeyaz bir köpük kütlesi halinde denizle buluşması seyredenlerin ilgisini çekmektedir. Bu bölgenin de ziyaretçisi oldukça fazla. İyi bir çevre düzenlemesi yapılmış, yürüyüş yolları oluşturulmuş ve ahşap korkuluklarla güvenli bir seyir alanı inşa edilmiş. Araç park yerleri, büfeler, kafeler ve hediyelik eşya satış yerleri yapılmış. Ancak Antalya’ya gelen ziyaretçiler buradan çok şehir merkezinde olan şelaleyi izlemeyi daha çok seviyorlar.

Şehrin ortasında yemyeşil bir vaha olarak nitelenen Düden Şelalesi Antalya’ya gelenlerin mutlaka görmesi gereken bir alan olarak değerlendiriliyor. Dev ağaçların kapladığı bir parktan gürül gürül suların aktığı bir nehir yatağına inerken sudan oluşmuş bir gelinlik gibi karşınızda duran şelalenin görünümü bambaşka bir âleme götürüyor insanı. Görsel ve işitsel bir şölenin ortasında kalıyorsunuz. Yüzünüzde hissettiğiniz serinlik bütün benliğinizi sararken içinizin bir tuhaf olduğunu fark ediyorsunuz. Her mevsim ayrı bir renk zenginliğinin içinde yüksekten dökülen suyun görünümü masalsı bir atmosferin içine çekiyor insanları.

Antalya’nın kendine has turizm değerlerine farklı bir boyut kazandırıyor Düden Şelalesi. Ulaşımının kolay olması, çevresine kurulmuş sosyal mekânlar ve halka açık geniş bir park ilde sürekli yaşayanların sıklıkla ve gezip yeni yerler görmek isteyenlerin mutlaka uğradıkları bir alan olarak kayıtlara geçiyor. Yolunuz düştüğünde; burayı mutlaka görmenizi, o çiseli havasını solumanızı, oyuk ve mağaraları gezmenizi, suyun gür sesini duymamızı, renk çokluğunu yaşayarak iyi ki gelmişim demenizi öneriyoruz.

Loading

Paylaş :

Comment here