Gezi

Çin’de Bir Ay (2) Leshan – Dazu

ÇİN’DE BİR AY (2) LESHAN – DAZU

Çılgın Çin maceramıza biraz ara verdim. Kaldığımız yerden devam edelim.

LESHAN
Çin’de en son Emei Dağından inip, eşyalarımızı almış, son otobüse canhıraş yetişmiştik. Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra Leshan’a ulaştık. Hemen otelimizi bulduk. Resepsiyondaki kızlar İngilizce bilmiyorlardı ama öğrenci gençler imdadımıza yetişti. İşimiz bittiğinde saat 21.00 olmuştu.

SEBZELİ ERİŞTE

Çin’e geldiğimizden beri Beypazarı kurusu, peynir, kuruyemiş dışında bir şey yememiştik. Daha doğrusu sadece meyve yenilebilir göründüğünden meyve alıyorduk. Yine meyve bakalım diye çıktık ki sokağın başında el arabasında sıcak sıcak sebzeli erişte kavurması yapan bir satıcıya rastladık. Biraz meraktan, biraz da açlıktan tezgahına baktık. Yiyemeyiz ama bir deneyelim dedik. El kol işareti ile seçtiğimiz sebzeleri, az acılı olmasını belirttik. Çin’de sokak satıcıları genellikle karı koca birlikte çalışıyorlar. Eşlerden biri pişirirken, diğeri müşterilerle ilgileniyor. Sokağa plastik minik tabure, masa koyuyorlar, yemek satın alanlar isterlerse oturup orada yiyebiliyor veya paket alıp gidebiliyorlar. Biz zaten meraktan tezgahın önünden çekilmedik. Yemeğimiz hazır olduğunda, satıcılarda en az bizim kadar heyecan ve merakla yiyebilecek miyiz, beğenecek miyiz diye bekliyorlardı. Çubuklarla şöyle bir ağzımıza attık. Offf! Acayip lezzetli, bol acılı bir erişteydi. Allahtan acıyı az demişiz. Yoksa yiyemeyecekmişiz. İlk deneyimimiz oldukça başarılı oldu. Maalesef, daha sonra gittiğimiz hiç bir yerde bu nefis erişteden yapan satıcılara rastlamadık.
GECE

Yemekten sonra nehir kıyısında kısa bir yürüyüşle çevremizi tanımaya çıktık. Kıyı göz alabildiğine geniş. Parklar, ağaçlar, çiçekler içinde idi. Bir grup halk sohbette, bir kısmı da yürüyüşteydi. Şehri tanımak, Büyük Buda heykelini (Dafo) görmek için 18 saatimiz vardı.

Büyük Buda heykeli; üç nehrin (Minjiang, Dadu, Qingyl) birleştiği, Linyun Dağının batı yamacındaki uçurum kısmında bulunuyor. Hai Tong isimli rahip tarafından İ.S. 713 yılında kayalar kazılarak yapılmaya başlanmış. 90 yılda tamamlanmış. Boyu 71 m. Yüzü kutsal Emei Dağına dönük. Büyük Buda’nın yapılmasındaki amaç; üç nehrin birleşme noktasında, nehirlerin sakinleşmesi, gemilerin güvenli geçişlerini sağlamak içinmiş.

Gece ışıklandırılmış. Büyük Buda’yı, karşı kıyıdan çok rahatlıkla gördük. Karanlıklar içinde yıldız gibi parlıyordu.
SABAH
Erkenden kalktık. Buda’ya gidecek olan ilk gemi turuna katılmak istiyorduk. Sabahın çok erken saatleri olmasına rağmen halk nehir kıyısında büyük gruplar halinde spor yapıyordu. Daha ziyade kung-fu, tai-chi  gibi adını bilmediğim felsefi  spor dallarıydı. En ilginci ellerindeki kocaman kılıçlarıyla çok ağır hareket eden kimonolu dört bayan, bir erkekten oluşan küçük gruptu. Güneş yeni ışıklarını parlatırken, nehirden yükselen sis ile spor yapan halk masal dünyası oluşturuyordu. Bu romantik görüntüyü bozan tek şey; bazı grupların, spor yaparken avaz avaz bağıran müzikleriydi. İyiki de erken gitmişiz yoksa bu güzellikleri kaçıracakmışız.
DAFO (BÜYÜK BUDA)
Gemi turu 9.00’da başlıyordu. Küçük ama motoru oldukça güçlü bir tekneye bindik. Hepimize can yelekleri giydirdiler. Önce nehirlerin birleşim noktasına gittik. Sonra yavaş yavaş heykele yaklaştık. Elleri dizlerinde, huzur içinde oturan Buda inanılmaz büyüktü. Rehberin söylediğine göre ayaklarının her birine yüz kişi oturabiliyormuş. O yüzden ayaklarının yanındaki insanlar kibrit çöpü gibi duruyorlardı. Bana “Güliver Cüceler Ülkesinde” romanını hatırlattı. Jonathan Swift’in bu heykeli gördüğünü sanmıyorum ama Çinliler ondan yüzyıllar önce Güliver’i bulmuşlar!
Heykelin yan tarafında dokuz dönemeç merdivenleri var. Aşağıya inilip, çıkılabiliyor. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen merdivenlerde insan seli vardı. Heykelin arka tarafında, çok güzel bahçeler içinde tapınak varmış. Herhalde bu kalabalıkta buraların ziyareti bütün bir günü alabilirdi. Zamansızlıktan sadece karşıdan görmekle yetindik.
DÖNERKEN
Otele dönüşte yolumuzu değiştirdik. Büyük bir pazarın içinden geçtik. Aynı bizim pazarlarımız gibi envaiçeşit sebze, meyve, balık gibi yiyecekler satılıyordu.
Bir yerde en güzel bambu dokumaların bu şehirde olduğunu okumuştum. Önümüze çıkan birkaç mağazaya bambu çamaşır sordum ama bambuyu anlatamadım. Ben de vazgeçtim. Sürekli anlaşılamamak insanı sinir ediyor. Yolumuzun üstünde bir fırına rastladık. Enfes, sıcacık, oldukça da ucuz keklerle kurabiyeler aldık. Pek çok yerde böyle nefis kekler yapan fırınlara rastladık. Siz de rastlarsanız hiç çekinmeden deneyebilirsiniz.
Bir sonraki durağımız küçük bir kasaba olan Dazu’ydu. Çok dağlık olduğundan tren yoktu. Gün içinde tek ulaşım saat 13.00’deki otobüstü. Biz her zamanki temkinli halimizle bir saat önce terminale geldik. Yine bizden başka uzaylı yoktu. Halk, gözlerini dikip bize bakarak kendi aralarında konuşuyor, çocuklar parmakla bizi gösteriyorlardı. Beklerken Dazu ile ilgili notlarımı okudum. Otobüs gelince de çantamın yan cebine koydum. Tam otobüse oturdum ki notlarım yok! Acele geri dönüp, bekleme salonundaki yerlere hatta çöpe bile baktık. Bulamadık. Kaybolması imkansız bir zaman aralığında ve mesafedeydik. Herhalde biri merak etti, aldı. Küba’dan deneyimliyim. Çantamda iki takım notum daha vardı. Huzur içinde arkama yaslandım. Çok zevkli geçen dört saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra kasabaya vardık.

DAZU

Sinancığım her zaman olduğu gibi taksi şoförüne Çince yazılı adresi gösterdiği için oteli çok rahat bulduk. Resepsiyonda çok tatlı bir kız vardı. Tek kelime İngilizce bilmiyordu. Derhal telefonunu çıkardı bir şeyler söyledi. Telefonu bize uzattı. Telefonunda bir program varmış söylediklerini İngilizceye çevirdi. Allah’ım ne kadar rahat anlaştık! Çinlilerin neden dil öğrenmedikleri belli, her şey elektronik!
Burada kalış süremiz 24 saatti. O yüzden hemen çevremizi tanımak için dışarı çıktık. Köşe başında yine bir sokak satıcısı sıcak sıcak sebze sote yapıyordu. Artık alıştık hemen istediklerimizi gösterdik “az baharatlı” dedik. Ve gerçekten çok nefis bol baharatlı sebzeler yedik.

Çin’in küçük kasabaları bile bizim şehirlerimiz kadar. Büyük gökdelenleri, iş merkezleri, geniş ferah caddeleri olan kocaman yerleşim yerleri.

Dazu konum olarak dağlık, ulaşımı zor bir bölgede. Bu konumu ona avantaj olmuş. Etrafındaki dağların; sarp, kayalık mağaralarının duvarları oyularak irili, ufaklı binlerce taş heykel yapılmış. İlk oymacılık M.S.649 yıllarında başlamış. Asıl altın çağını 9 ve 12. yüzyıllar arasında yaşamış. Şehre uzaklığı 60 km ile 2 km arasında değişen mağaraların en popüler ikisini ziyaret ettik. Bunun için de sabahın kör karanlığında hazırlanıp yola düştük.
BAODİNGSHAN

İlk önce 15 km. uzaklıktaki Baodingshan (Hazine Dağı)’a taksi ile gittik. Gittiğimizde gün yeni aydınlanıyor, gece yağan yağmur sis olarak etrafa yayılıyordu. Sabah mahmurluğundaki birkaç köpek ile bizden başka kimse yoktu. Bir yandan fotoğraf çekiyor, bir yandan da yanlış mı geldik? Ne yapsak? derken önce güvenlik görevlilerine, sonra gişe görevlisi kızlara gelince rahatladık. Derhal biletlerimizi alıp, günün ilk turistleri unvanını kazandık!

Çok güzel yemyeşil nehir kıyısında oturma alanları, seyir terasları yapmışlar. Bizim hedefimiz heykeller olduğu için o güzellikleri trans geçip mağaralara, kayalara yöneldik. Dersimize çalışmıştık. Neyle karşılaşacağımızı biliyorduk. Yine de  ilk gördüğümüzde şok olduk. Geniş bir yamacın oyulmadık, şekillendirilmedik tek noktasını bırakmamışlar. Hatta bazılarını renkli boyamışlar. Dev bir sanat galerisinde taş oymacılık sanatının en ince, en güzel eserlerini ziyaret ediyorduk. Ağzımız bir karış açık hayretle gezmeye başladık.

Bu arada Amerikalı iki kişi, İngilizce konuşan rehberleri ile geldiler. Rehber tek tek heykellerin kim olduğunu, neyi anlattığını anlatmaya başlayınca biz de arkalarından takip ettik. Heykellerin ana teması malum, Budacılık, Budacı Tanrılar, nadir olarak Taoculuk, Konfüsyüscülükmüş. Bunların bir kısmı çok büyük heykeller. Nispeten küçük olanlar iyi giyimli, şık, o dönemde yaşayan krallar, kraliçeler, din adamları yani elit kişiler. Toplumsal hayatlarını, halkın örf, adetlerini yansıtıyormuş. Heykellerin hepsi belli bir düzen içinde, önceden planlanmış. Aynı olayı tekrarlamıyor. Hepsinin kıyafetleri en ince ayrıntısına kadar özene bezene oyulmuş. Budalar ile gerçek insanların heykelleri; huzurlu, dingin bir yüzü ifadesindeler. Sinirli, korkunç ifadeli olanlar Taocu Tanrılar ya da Şeytan.

Bu duvardaki en ilginç oyma; ağzında büyük bir tekerleği ısıran Şeytan. Taoizm doktrinine göre insanların üç hayatı varmış. Eski yaşamı, şimdiki yaşamı, gelecek yaşamı. Cennete girmek ya da tekrar insan olarak doğmak için iyilikler, iyi işler yapılması gerekiyormuş. Aksi takdirde cehenneme mahkum olur ya da hayvan olarak dünyaya gelinirmiş. Altı parçaya bölünmüş tekerlek tanrılar, cennet, insan, hayvan, şeytan, cehennemi tasvir ediyormuş.
GUAN YİN

Hemen yan taraftaki mağara tapınak olarak kullanılıyor. Kapıdan girdiğinizde tam karşınızdaki duvarda Guan Yin (Merhamet Tanrısı) oturuyor. Etrafından tavus kuşu kuyruğunun yayılışı gibi eller uzanıyor. Heykelin adı Bin Elli Guan Yin. Yani Merhamet Tanrısı herkese yardım eder. Altın yaldızlı, renkli boyalarla süslü olan bu duvar inanılmazdı.
SAMANTABHADRA

Hemen karşısındaki yamaca 29 m. uzunluğunda uzanan Samantabhadra (Cömertlik Budası) yer alıyor. Mükemmel işçiliğinden dolayı Doğunun Venüsü olarak adlandırılmış. Etrafında minik minik dönemin ileri gelenlerinin heykelleri sıralanıyor. Yamaçtan akan yağmur sularından zarar görmesin diye bakıma almışlardı. Yine de sağından, solundan bir şeyler gördük.

Burada anlatılacak o kadar çok olay, heykel var ki, her şey çok mükemmel incelikle tasarlanıp işlenmiş. Sizin için en önemlilerini tanımlamaya çalıştım.
BEİSHAN

Daha sonra Beishan’a (Kuzey Dağı) geçtik. Bogadishan gibi değil. Heykeller daha ziyade ayrı ayrı küçük mağaralara oyularak hazırlanmıştı. Bogadishan’dan daha eski tarihliydi. Bunu bir evvelki gördüğünüz heykellerin işçiliğinden çok rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bazı mağaralar tadilattaydı, onları göremedik. Gördüklerimiz yine ince işçilikli sanat eserleriydi. Hepsi Taoizm, Budizm, Konfüçyunizm dinlerinin rahipleri tarafından yapılmış.

Vakit çok çabuk geçmişti. Saat 17.00’de Chongqing’e gidecek son otobüsü yakalamamız gerekiyordu.

Evet bize ayrılan sayfamızın sonuna geldik. Çin’in iki ilginç kasabasını da gezdik. Biz çok beğendik. Umarım siz de memnun kalmışsınızdır. Şimdilik hoşçakalın. Her şey gönlünüzce olsun.

Loading

Paylaş :

Comment here