Sizleri 40-50 yıl geriye götürmek ve Türkiye’nin en gelişmiş kenti İstanbul üzerinden, ülkemizdeki tüketim alışkanlıklarını anlatmak, günümüz şartları ile karşılaştırmak ve nasıl bir yönde hareket ettiğimizi göstermek istiyorum. Bunu yaparken geçmişi daha iyi anlatmak, bugünü kötülemek, ya da tam tersini ispatlamak niyetinde değilim.
Buna geçmeden önce de, Dünya Bankain tarafından hazırlanan AB ülkeleri, Türkiye ve Dünya’nın 1960’dan 2020’ye kadar olan, son 60 yıllık kentsel nüfus oranlarını gösteren tablodan faydalanmak isterim.
Ülkemizde 70’li yıllarda nüfusun % 40’ı kentlerde yaşarken, günümüzde bu oran % 75’e çıkmış, şehirlerin kalabalıklaşması, ortaya çıkan yenilikler, teknolojinin gelişmesiyle alışkanlıklar ve ticaretin şekli de değişmiştir. Dünyadaki şehirleşme oranı da Türkiye’de olduğu gibi yükselme eğilimindedir.
70’li yıllarda marketler ya da süpermarketler yok. AVM’ler yok. Bilgisayar, cep telefonu, internet yok. Normal telefon yok denecek kadar az. Büyük oteller haricinde, lüks restoranlar şehrin belli başlı noktalarında, az sayıda kafeye sadece belli bir kesim gidebiliyor. Esnaf lokantalarında halktan ziyade, iş sahipleri yemek yiyebiliyorken, çalışanlar ise genellikle evde hazırlanan yemeklerin konulduğu sefertaslarıyla işe gidiyorlar. Döner yok denecek kadar az yerde var. Tavuk fiyatları, kırmızı etten pahalı… Tavuk döner yok, fast-food yok.
Otomobil sayısı oldukça sınırlı. Az sayıda Jawa marka motosiklet ve Zeytinburnu gibi düz muhitlerde Mobilet marka mopetler var.
Soğuk içecekler henüz pet şişelere girmemiş, tamamı depozitolu cam şişelerde… Sütte de durum aynı. Karton kutu çıkmamış, depozitolu cam şişeler var. Bakkallarda satılan plastik ambalajdaki Ömür yoğurdu pahalı, genellikle boynundaki askı ve elindeki çanla geldiğini haber veren, her gün aynı saatte evlerinin önünden geçen yoğurtçudan yoğurt alınıyor.
Kırmızı eti sadece kasaplar satıyor. Kasapta en az 10-15 dakika beklemek oldukça sıradan… Ucuz et almak isteyenler sabah 04:00’ten itibaren Et Balık Kurumu bayileri önünde sıraya giriyor ve saat 09:00’da gelen donuk, kıyma ya da kuşbaşıdan sadece 1 Kg. alabiliyorlar.
Market olmadığı için sebze-meyve sadece manavlarda ve haftada bir kurulan semt pazarlarında var. Her şey mevsiminde yenilebiliyor. Kışın ortasında domates, karpuz yok.
Doğalgaz yok, mikrodalga fırın yok, televizyon sınırlı, klima yok, metro yok, uçak hayal, yaz tatili memlekete gidişten ibaret. Çeşme, Bodrum, Marmaris’in adı biliniyor ama yakın çevrede buraları gören yok.
Bu kadar yokluğun içinde balık bol. Hatta öyle ki, kesekağıdı parasını kurtarmıyor diye hamsi ve istavrit gibi balıklar 2 kg.’dan az satılmıyor. Mezgit, uskumru, lüfer, palamut sebil… Kalkan her daim pahalı balık.
Buradan 2022 yılına geliyoruz. 2020’den itibaren 2 yıl süren pandemi herkesi eve bağlamış. Önceleri büyük marketlerin internet üzerinden aldıkları siparişlerle başlayan mal ve ürün teslimatları, günümüzde ise başta yiyecek-içecek olmak üzere, market alışverişi, her türlü mal ve hizmet internet üzerinden, yapan-satan görülmeden birkaç saniye içinde sipariş ediliyor, ürününe göre bazıları birkaç dakika içinde ya da birkaç gün içinde evimizin kapısına kadar teslim ediliyor.
Geçmişle kıyaslandığında, bu kadar imkân içinde hepimiz şikayetçiyiz. Neden? Çünkü her şey çok pahalı… Ne oldu da, 2 yıl içinde her şey bu kadar ateş pahası oldu. 100 TL.’nin altında karın doyurmak neredeyse mümkün değil…
Çok basit… Eskiden restoran, lokanta, fast-food, kafe, muhallebici, pastane, kebapçı, dönerci, büfe vb. gıda işletmeleri kendi işyerlerinde hizmet verip, düşük oranlarda paket servisiyle müşteriye hizmet verirken, özellikle pandemi sonrası ayağa giden paket servisi genel hizmet türü, gıda işletmesinde yemek hizmeti ise istisna haline geldi. Hatta öyle gıda işletmeleri var ki, hiç masa-sandalyesi yok, sadece pakete çalışıyorlar. Hatta ve hatta öyle bazıları var ki, ortada işletme filan da yok. Sosyal medya ya da sanal uygulama üzerinden sipariş alıp, bulup-buluşturup getiriyorlar.
Gıda tüketiminde hizmet şekli bu hale gelince, ilk olarak ürünler paketlerin içine girdiler. Artık, gıda işletmelerinden ambalaj maliyeti, neredeyse gıda maliyetini geçmeye başladı. Diğer taraftan bu ürünleri teslim için kullanılan kuryelerin masrafları… Ayrıca sipariş alınan yemek sipariş siteleri ve kartların satış fiyatları üzerinden aldıkları komisyonlar, yazarkasa, internet, yazılım, kırtasiye masrafları da eklendiğinde evimize gelen ürünlerin yarısından fazlası neredeyse, bu masraflara gidiyor.
Özellikle gençlerin bu kanalları yoğunlukla kullanmaları, talebi sürekli canlı tutuyor. Sürekli kişiye özel talepler, toplumun masraf kalemlerini ve maliyetlerini arttırıyor. Kişisel taleplerin karşılanabilmesi için daha fazla gelir, gelirlerin artması için daha yüksek ücret, artan işçilik maliyetleri ve yüksek talep karşısında mal ve hizmetlere zam, ürünlere gelen zamlar karşısında aynı ürünleri alabilmek için daha fazla gelir…. Modern sarmal hepimizi yutuyor.
- YENİ NORMAL - Ekim 31, 2024
- Devletimiz güçlüdür. Peki,adil mi? - Ekim 7, 2024
- Her Şeye Rağmen Yine Vatan - Ağustos 27, 2024
Comment here