Yazarlar

Yürek sıcaklığında bir içecek: ÇAY

Dünyada sudan sonra en fazla içilen bir içecek çay. Türkiye’de de öyle. Hatta evlerimizde, piknikte, kahvede, yolda ve işyerimizde de en fazla içtiğimiz bir içecek çay. Misafirlikte, ziyaretlerde, misafir karşılamada, okulda teneffüste, işe ara verdiğimiz zaman diliminde, tarladan bahçeden eve döndüğümüzde, sevdiğimiz birisini beklerken, okurken- yazarken, dinlenirken; sevinçliyken, üzgünken içtiğimiz bir içecek çay.

Kışın soğuğunda, yazın sıcağında, yağmurda güneşte, ilkbaharın coşkusunda, sonbaharın hüznünde; sabah kahvaltısından ikindi çayında ve akşam yemeği sonrasında dumanı üstünde, keyfimize keyif katan bir lezzet çay.

Sevdiklerimizi özlediğimizde, onlarla karşılıklı içmeyi düşlediğimiz bir duygunun adıdır çay. Hadi bir çay içelim diyebileceğimiz dostlarımızın ya da çay demledim bekliyorum diye telefon açan sevdiklerimizin varlığıdır çay. Gönül sohbet ister çay bahane deyişiyle özetlenen her şeydir çay.

Çay kaşığının cam bardağa dokunmasıyla oluşan sesin ahengi, sıcak bir bardak çayın daha içilmeden insanın içini ısıtan dumanı, insanın iştahını açan renginin büyüsüdür çay. Yürek sıcaklığında tek içecektir çay.

Bardağından, tabağına, kaşığından şekerine, demliğinden semaverine kadar bir kültürün ülkenin değişik yörelerinde farlı farklı yaşanıyor olması ise başlı başına üzerinde durulması gereken bir gerçek olmalı. Türkiye’nin her bölgesinde yöresel bir kültüre dönüşmüş bir zenginlik, bir değerdir çay. Bizim bu yazıyı yazarken, sizin bu yazıyı okurken adeta birlikte içiyormuş gibi aramızda gönül bağı oluşturan sımsıcak bir içtenliğin adıdır çay.

Bu girişten sonra asıl konumuza girelim artık. Çayın, çaylıktan bardağımıza geliş öyküsüne bir göz atalım bir bardak çay içerek. Toprakta yetişen çalı gibi bir bitkinin yapraklarından nasıl böyle biz lezzet ve nasıl böyle bir kültür ortaya çıktığını görmeye çalışalım. Yemyeşil bir çaylıktan tavşankanı rengiyle dilimize damağımıza ulaşan gizemli yolculuğun evrelerine tanıklık edelim.

Çayın üç hali

Bardağımızda dudağımıza götürdüğümüz bir bardak çayın üç farklı aşamayla masamıza geldiğini belirtmek durumundayız. Birinci konum bitki halindeki çay, ikinci aşama yeşil çay yapraklarının fabrikalarda işlenerek kuru çay haline getirilmesi ve son aşama olarak da kuru çayın kaynamış suyla demlenerek içilecek duruma gelmesi.

Çayın ana vatanı Çin olarak biliniyor. Ancak ticari anlamda İngiltere’nin adı öne çıkıyor. Çin’de M.Ö. 2737 yılında çayın tesadüfen keşfedildiği yazıyor kaynaklarda. M.S. 18. yüzyılda çay Portekiz’e ulaşmış; İngiltere çayı buradan alarak tarımını geliştirmiş, Assam ve Seylan Adası’nda çay bahçeleri oluşturmuş, içimini yaygınlaştırmış, ticaretini yaparak Avrupa’ya yayılmasını gerçekleştirmiş ve İstanbul’a da gelmesini sağlamıştır.

Osmanlı, II. Abdülhamit döneminde Çin’den fidan getirerek Bursa’da üretimini denemiş ama toprak ve iklim uyuşmazlığı nedeniyle başarılı olunamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla bölgesel kalkınma arayışına giren ülkemizde 6 Şubat 1924 tarihinde çıkarılan bir yasayla çay üretimi resmen başlamıştır. Bunun devamında Rize’de bir birim kurulmuş ve organize işi de Ziraat Mühendisi Zihni Derin’e verilmiştir. 1937 yılına kadar yapılan çalışmalar olumlu netice verince o yıl Batum’dan getirilen çay tohumlarıyla gerçek anlamda çay tarımına başlanmıştır.

Bugün başta Rize olmak üzere Sarp’la Ordu’nun Fatsa ilçesi arasında sahil bandında çay üretimi yapılmaktadır. Yaş çay üretiminin % 68 i Rize ilinde yapılmaktadır. Nohut büyüklüğünde tohumları olan çay bitkisi ekildikten 5-6 yıl sonra toplanabilir bir yetişkinliğe ulaşıyor. Çay, 1- 1.5 metre boyunda çalımsı bir bitkidir. Çay makasıyla üstleri düzlenerek budama işi yapılır. Başta sadece Rize’de yapılan çay tarımı 1970 li yıllarda teşvik edilmiş ve alan genişleyerek doğuda Gürcistan sınırına batıda Fatsa’ya kadar açılmıştır

Yeni sürgün yeşil çay yaprakları toplanarak aynı gün alım yerlerine gelen kamyonlarla fabrikalara yetiştirilir. Geçmiş yıllarda 2.5 yaprak olarak elle toplanırken günümüzde bahçıvan makası gibi özel bir makasla kesilerek toplanıyor. Yaş çay toplama işi; Mayıs, Temmuz ve Eylül aylarında yılda üç defa yapılıyor.

Fabrikalara yaprak şekline getirilen yaş çay önce soldurmaya alınır, burada suyunun yüzde 70 ini bırakır. Sonra kıyma ve fermantasyon işlemlerine geçirilir. Çayın kalitesini belirleyen en önemli aşamadır fermantasyon. Daha sonra kurutularak çeşitli boy eleklerden geçirilip paketlenerek piyasaya verilir. Bundan sonrası tüketicinin damak zevkine kalmıştır artık. Ülkemiz için çok önemli bir değer olan çay bir yandan bölgesel kalkınmanın sembolü olurken öte yandan yurt genelinde kültürel bir değer olma aşamasının sonuna gelmiştir.

Demlenmesinden sunumuna ve içimine kadar her biri kendine özgü bir anlam taşımaktadır artık. Çayla ilgili ortak paydamız ise: soğuk çay bahçelerinden, ince belli bir cam bardakta sımsıcak bir içeceğe dönüşen o lezzetlin bölüşülme keyfidir.

 

 

Loading

Paylaş :

Comment here