Kategori Dışı

Cin Şişeden çıktı

50 yıl önce okula başladığımda, ülkemizi “gelişmekte olan ülke” olarak öğretmişlerdi. Biraz tarih okuyunca, Padişah 3. Selim ve 2. Mahmut’la başlayıp, Tanzimat Dönemi ile devam edip, bugüne geldiğimiz süreçte, hep gelişmeye çalışmışız. Bugünkü durumumuzu, bir önceki yazımda izah etmeye çalışmıştım.

Biz kendimizi gelişmekte olan ülke olarak görürken, sanayide gelişmiş ülkeler bu zamana kadar bizi “low cost country” yani “düşük maliyetli ülke” rolünü biçti. Ara mal veya bitmiş ürünleri, kendi normlarına uygun olarak ucuz işçilik ve ucuz sabit giderlerle bize yaptırıp, bu ürünleri ucuza kullandılar, kendi markalarıyla etiketleyip ayrıca ihraç ettiler. Her türlü kâr kendilerine kaldı.

Yakın geçmişimizde, ülkemizdeki aylık net asgari ücretin 150 $ seviyesini pek geçmediğini, 2001 krizinde 82 $’a kadar indiğini, 2004’ten sonra hızla 400 $’a kadar çıktığını, pandemi sırasında 210 $’a kadar indiğini gördük. 2023 başında yapılan % 55’lik (yıllık bazda % 100’lük) zamla birlikte, 450 $ seviyesine kadar çıktığına şahit olduk. Aradan henüz 6 ay geçmedi. Bugün itibariyle döviz bazında
% 20 değer kaybıyla 360 $ seviyesinde…

Şu günlerde, 1 Temmuz 2023’ten geçerli yeni asgari ücret için taraflar görüşüyor. Döviz bazında, yılbaşındaki seviyeyi yakalamak için net asgari ücrete % 25 zam yapılması gerekiyor. Ve en az bu oranlarda yapılacaklar…
Bunu bir tarafa koyalım.

Ülkemizde belli bir tutarın üzerindeki bedelle gayrimenkul alan ve belli sürelerde elinde tutan yabancılara vatandaşlık hakkı tanındı. Bunun ülkemize döviz kazandıracağını ve zorda olan inşaat sektörüne fayda sağlamak için yapıldığı söylendi.

Bundan 3 yıl önce karşı komşum, evini yabancıya sattı. Pandemi sonrası ortaya çıkan konut ihtiyacı, gayrimenkul kira ve satış fiyatlarını patlattı. Depremle de zirveye ulaştı. 3 yıl önce karşımdaki evi satınalan yabancı ülke vatandaşı aile, bu evde 8 ay oturduktan sonra vatandaşlık için gerekli formaliteleri tamamladı ve evini kiraya vererek, başka bir ülkeye taşındılar. Eşler ve iki çocuktan oluşan aile, TC pasaportları ve vatandaşlıklarını aldıktan sonra, gittikleri ülkeden İstanbul’daki evi satışa çıkardılar. Türk Lirası bazında, 3 yıl önceye göre, bugün tam 9 kat fiyatına… Bunu da bir tarafa koyalım.

Cumhuriyet’ten beri, köyden büyük kentlere göç vardı. Eskiden düzenli bir gelir elde etmek için göç yaşanırken, son 20-25 yılda konforlu yaşam, etkin sosyal hayat ve eğitim önemli rol oynadı. Göç süreci neredeyse tamamlandı. Bugün itibariyle, köylerimizde yaşayan nüfusun toplam nüfusa oranı % 5-6’ya kadar düştü. Köylerimizde, tarımsal üretimi yapacak insan sayısı yok denecek kadar azaldı. Şehir hayatının dayattığı yaşam tarzı her gün daha çok para ihtiyacı doğurmaya başladı.
Bunu da diğer bir tarafa koyalım.

Ekonomik hayatta verim (sürdürülebilir ve kaliteli ürün/hizmet, uygun fiyat) elde etmenin en önemli kaynağı, mesleki yeterlilik sahibi personel yetiştirmekten geçer. Avrupa Birliği, bunu 8 seviyeden oluşan Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi ile belirlemiş. Avrupa’da sektörlerden gelen talebe göre, yani talep tabanlı mesleki eğitim veriliyor. Mesleğe göre bazıları 1 ve 2. seviyede tanımlanırken, başta mühendislik ve sağlık olmak üzere bazı mesleklerin seviyeleri 6’dan başlayıp, 8. seviyeye kadar çıkmaktadır.

Tüm sektörlerde 3 ve 4. seviyedeki lise veya meslek lisesi mezunu ara elemanlar yeterliyken, gençlerimizin neredeyse tamamına yakını 6. seviye lisans eğitimine yönlendiriliyor. Ne bizim bu kadar lisans mezununa ihtiyacımız var, ne de birçoğunun verdiği eğitimin seviyesi, bu seviyelerin yeterliliklerini karşılıyor.

Sondan başa doğru gidersek; işletmelerin ihtiyaçlarına uygun olarak talep tabanlı mesleki eğitim verilmezse, ülkenin hiç de ihtiyacı olmadığı halde on binlerce genç lisans programlarından mezun edilirse, tarımsal üretimde çalışacak insanımız kalmamışsa, köylerde açık okul veya sosyal etkinlikler yoksa, asgari ücrete sürekli zam yapıldığı halde popüler hayat tarzının dayattığı masraflar ve kirayı karşılamaya yetmiyorsa,  yabancılar bire aldığı gayrimenkulü 9 satıp konut piyasasını allak-bullak edip ülkeden bedavaya getirdiği Türk Pasaportu’yla çıkıyorsa, asgari ücrete bir günde gelen % 55’lik zamlarla diğer tüm fiyatlar da bir gecede değişiyorsa…

Geldiğimiz noktada cin şişeden çıktı. Çalışanlar daha iyi yaşamak ve bunun için de daha iyi ücret almak istiyor. Kamu-özel, işçi-memur-emekli… Herkes daha çok kazanmak istiyor. Kamunun emekliye yaptığı zamlar memuru, memura yaptığı zamlar kamu işçisini, memur ve kamu işçisine yapılan maaş zamlar özel sektörü tetikliyor. Maaş ve ücretlere ne kadar zam gelirse-gelsin, işçi-memur-emekli-asgari ücretlilere farklı dönemler ve farklı oranlarda yapılan zamlar hiçbir kesimi mutlu etmiyor.

Talebin bu kadar yüksek ve verimliliğin düşük olduğu bir ekonomik yapı sürdürülebilir değildir. Yakın gelecekte ülke olarak rekabet gücümüzü ve gelirlerimizin bir kısmını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Üstelik bunu fonlayacak milli tasarrufumuz da yok denecek kadar az.

Ya talep tabanlı mesleki eğitim, mesleki yeterlilik, liyakat, hukuk, adalet, erdemli vatandaş konu başlıklarında çok çalışıp, verimli ve teknolojik üretimle katma değerli ürünleri bütün dünyaya satıp, zenginleşeceğiz… Ya da modern yaşantının bize dayattığı konforlarımızı törpüleyip,bize biçilen “düşük maliyeti ülke” rolüne devam edeceğiz. Ama peşin-peşin söyleyeyim. Ekonomik istikrar sağlanıp, paramız iç piyasa değer ve itibar kazanmaksızın, sürekli zam yaparak 450-500 $’a getireceğimiz asgari ücretle uluslararası piyasada rekabet şansımız olmaz-olamaz.

 

 

 

 

Loading

Engin Güner
Latest posts by Engin Güner (see all)
Paylaş :

Comment here