Gezi

Peru Yollarında 2…

Peru Yollarında 2 Nazca- Arequipa-Colca Kanyonu

Huacachina’dan sonraki durağımız Aeroqipa idi. 718 km.lik yolumuzda ziyaret edeceğimiz iki turistik nokta vardı.

Şarap Turu

İlk durağımız Pisco bağlarında 1856 yılından beri üretim yapan El Catador şaraphanesi oldu. Üretim aşamalarını anlatıp, şarap ve likör ikram ettiler. Kalabalık grubumuzun çoğunluğu tatlı şarabı beğendi.

Nazca Çizgileri

İkinci durağımız Nazca çölü ile And Dağları arasındaki jeoglifler yani Nazca çizgileriydi. M.Ö.500 ile M.S.500 yılları arasında bölgede yaşamış olan Paracas ve Nazca uygarlıklarınca yapıldığı düşünülüyor. Koyu renkli kaya zemin kazılıp alttaki açık renkli zemini ortaya çıkartılarak oluşturulmuş. 300 geometrik şekil, 800 düz çizgi, 70 hayvan ve bitki motifi bulunmuş. Motifler, o kadar büyük ki ancak tepeden bakıldığında görülebiliyor.

Kimileri gökbilimiyle, kimileri de doğa ayinleri ile ilişkilendiriyor. Erich Von Daniken çizgilerin uzay gemilerinin iniş pisti olarak çizildiğini öne sürmüş. 1968 yılında yazdığı “Tanrıların Arabaları” isimli araştırma kitabında anlatmış. Orta okul yıllarında rastladığım yazar beni her zaman çok etkilemiştir.

Jeogliflerden 14 tanesini görebileceğiniz 20 dakikalık uçak turları var. Hem çok pahalı, hem de herkes görebilsin diye çok fazla akrobatik uçuş yaptıklarından pek çok kişi mide bulantısından görememiş. Biz de turumuzun göstereceği üç jeoglifi görelim yeter dedik.

Otoban, Nazca çölünde dümdüz sarı bir arazinin içinde uzanıp gidiyordu. Tek tük araçla karşılaşmalarımız da olmasa manzara, evrenin ıssızlığında kaybolacakmışız hissi veriyordu.

Gün batmak üzereydi. Otobüsümüz birden durdu. Nazca çizgilerini görebileceğimiz kuleye gelmiştik. Tanrım, koca otobüs büyük bir heyecanla kendimizi dışarı attık. 180 m.lik dev kertenkele, 65 m.lik el, 65 m.lik ağaç jeogliflerini görebilecektik. Heyecanla seyir kulesine tırmandık. Ağaç ve el jeogliflerini gördük. Dev kertenkelenin kuyruğunun ortasından otoban geçiyordu, kafası da kuleden epey ilerde olduğu için çok net göremedik. Gün ağaç jeoglifinin üzerinde batıyordu. Birden şimşek çaktı! Kırgızistan’da Saymalı Taş’ta gördüğümüz petrogliflere benziyordu. Sadece biraz daha büyük çizilmişti. Bence Şamanizm’e  inanan Paracas ve Nazca yerlilerince Nazca çölü kutsal alan, çizimleri ise doğa ayinlerini gösteriyordu.

Arequipa

Sabah, “Beyaz şehir” de denilen, etrafı volkanlarla çevrili Arequipa’ya ulaştık. “Beyaz şehir” unvanını da volkanik beyaz kayalardan yapılan alımlı binalarına borçlu.

Hostelimiz 5/6 sokak ileride olunca kucakladık çantalarımızı yola koyulduk. Yolumuz Plaza de Armas’tan geçiyordu ve meydanda askeri tören vardı! 24 Eylül “Silahlı Kuvvetler Günüymüş. Hazırlanan platformda  askeri ve sivil erkan çoktan yerlerini almıştı. Elimizde çantalarımız izlemeye başladık. Önce askeri erkan, sonra Vali tören kıtalarını selamladı. Bayrak ve flama töreni yapıldı. Konuşmalar yapılırken ayrıldık. Hostelimize gittik. Eşyalarımızdan kurtulduktan sonra ilk durağımız İnka ve öncesi dönemlere ait bilgiler veren Arkeoloji müzesi oldu. Müzede bulunan Kraliyet ailesine ait mumyalar fetüs pozisyonunda birkaç kat kumaşla sarılmış, kap, kacak ve süs eşyası gibi eşyalarla birlikte sepetlerin içerisinde gömülmüşler. Reenkarnasyona  inanan İnkalar dünyaya fetüs pozisyonu ile geldiklerini, yeniden doğumları için tekrar fetüs pozisyonu ile gömülmeleri gerektiğine inanıyorlarmış.

Sonra “Buzlar Prensesi Juanita”yı görmeye Andean Sanctuaries Müzesine gittik.

1995 yılında Sabancaya volkanı patlamış. Püsküren sıcak küller, 6.305 m. yükseklikteki Ampato dağının tepesindeki bazı buzulları eriterek Juanita’nın mezarını açığa çıkarmış.

İnkalar doğal afetlerden korunmak, verimli bir hasat dönemi geçirmek gibi konularda tanrıları sakinleştirmek için insan kurban ediyorlarmış. Tahminen Juanita, Cusco’dan yola çıkan tören alayı ile 6.305 m.lik dağın zirvesine ulaşmış. Yapılan klinik araştırmalarda 12/14 yaşları arasında bir kız çocuğu olduğunu, bir yıl önce kurban olarak seçildiğini, çok iyi beslendiğini, son 6/8 haftayı koka ve chicha alkolü ile yarı sarhoş geçirdiğini, yaklaşık 600 yıl önce kafasına aldığı darbe ile İnka tanrılarına kurban edildiğini, tespit etmişler.

Bölgede yapılan araştırmalarda iki kız ve bir erkek çocuğunun daha donmuş bedeni ile eşyalarının olduğu mezarları keşfetmişler. Mezarlarda altın, gümüş takı, toka, objeler, kap kacak ile erkek çocuğa ait altından minik lama heykelcikleri çıkartılmış.

Arequipa’nın etrafında ki volkanlardan dokuz tanesi İnkalarca kutsal alan olarak kullanılmış. Buralarda da kurban edilen çocukların mezarları bulunmuş.

Müzeden çıktığımızda Askeri birlikler devasa bir “Bakire Merced” ikonu gezdiriyorlardı. Önde din adamları tütsü sallıyor, arkasında daha üst düzey papazlarla, komutanlar yürüyor, bando çalıyor, sokaktaki binalardan üzerlerine gül yaprakları atılıyordu. La Merced Kilisesinin kapısına gelindiğinde Baş Rahip dualarla karşıladı. İkonu güçlükle yerine yerleştirdiler. Anladık ki Bakire Merced ordunun koruyucu Azizesi’imiş.

Kutlamalar devam ediyordu. Santa Catalina Manastırının terasından torpil atılıyor, bahçesinde bando çalıyordu. Davetlilerle birlikte konseri dinledik. Güzel bir etkinlikle günü bitirdik.

Colca Kanyonu

Sıradaki aktivitemiz And Dağlarının eteklerindeki, dünyanın en derin ikinci kanyonu Colca’da trekking yapacaktık. Turumuz saat 3:00’te bizi aldı. Başlangıç yerimiz olan Cabanaconde Köyü, şehirden 220 km. ilerdeydi. Karlı dağlardan, 3.000/4.000 m.lik geçitlerden aşarak And Condorlarını görebileceğimiz seyir terasına geldik.

And Condorları; Güney Amerika’ya özgü bir tür akbaba. Kanat uzunlukları 3 m.den fazla, ağırlıkları 12/15 kg arasında. Dünyanın en büyük uçan kuşları. Yaklaşık 75 yıl yaşıyor, tek eşli oluyorlar. Yuvalarını 5.000 m.lerde yapıyorlar. Yavruları iki yaşında yuvadan ayrıldığı için üç yılda bir yumurtluyorlar. Eşleri ölünce de intihar ediyorlar.

İnka inançlarına göre ölümsüz olan Condorlar gök yüzünü temsil ediyor ve tanrıların elçisi.olarak tanımlanıyor

Gittiğimizde 8/10 tane condor havada uçuyor, gelişi güzel bir yerlere konuyorlardı. Şanslıydık! 4/5 tanesi çok yakınımıza kondu. Devasa kuşların havada süzülüşleri muhteşemdi.

Omlet, tereyağı, reçelden oluşan sabah kahvaltımızı Chivay Köyünde yaptık. Çay, kahve ile birlikte yüksek irtifadan etkilenmemek için koko yaprağı da vardı. Sıcak su dolu bardağa istediğiniz kadar koko yaprağı atarak dinlendirip içiyorsunuz. Boz, bulanık çayın pek lezzetli olduğunu söyleyemem. Koko yaprakları kokain yapılan bitkinin yaprakları, uyuşturucu etkisi yok. Peru’da çiğnemek, çayını içmek yasal.

Saat 9:00 civarında 3.350 m. yükseklikteki Cabanaconde Köyüne ulaştık. Turumuz 2 gece 3 günlüktü. Sekiz kişilik grubumuzun Rehberi Sezar bizi bekliyordu. Saat 10:30 civarında eğrile büğrüle, döne döne inilen tek kişilik patikanın başındaydık. Yılın 300 günü güneşli olan kanyonda güneş kavurmaya başlamıştı. Çok fazla kaktüs çeşidi vardı. Aşağıya inenler, ters yönden gelenlerle dar, çakıllı patika otoban gibiydi. Birkaç kişinin ayağının kaydığını, düştüklerini gördük. Sıcaktan fenalık bile geçirmiş olabilirler. Vadinin içinde akan Colca Nehrinin yanında bahçeler vardı. Stant açmış teyzeler tropikal meyveler satıyordu. Toplamda 6,4 km. yürümüş, 1.051 m. iniş yapmıştık. Uzun zamandır yüksek irtifada bulunmamıştık. Her ne kadar hoşlanmamış olsak da koko çayı iyi gelmişti.  Saat 15:00 civarında 2.300 m. yükseklikteki San Huan de Chuccho Köyündeki hostelimiz Posada Gloria’ya ulaştık. Konuksever hostel sahipleri akşam yemeğinde otantik yemekler ikram ettiler.

İkinci gün, kahvaltımızı yapıp yola koyulduk. Sırasıyla Cuy Pelado, Cosnirhua, Malata Köylerinden geçtik. Çeşit çeşit kaktüs, renkli çiçeklerle nefis manzaralar eşlik etti. Oasis de Sangalle Köyüne tepeden baktığımızda çoktan öğlen olmuştu. Tepeden gördüğümüz yeşillik, tropikal alan ise bir vahaydı! Paraiso Las Palmeras Lodge’da kalıyorduk. Yemyeşil ağaçların arasındaki binaların ortasında palmiyeli termal havuz inanılmazdı. Etrafımızı çeviren kırmızı kayalıklar ayrı bir manzara sunuyordu. Toplamda 7,5 km. yürümüş 500 m.lik iniş, çıkış yapmıştık. Termal havuz müthişti.

Üçüncü gün saat 5:00’te hareket ettik. Manzara geride kalsa da gözümüz hep arkada döne döne sıkı bir tırmanış yaptık. Toplamda 6 km. yürüyüp 1.090 m. yükseldik. Saat 9:00’da  Cabanaconde Köyünde kahvaltı yapacağımız mekandaydık. Yumurtadan, meyveye kadar her şey vardı. Sabah 4:30’dan beri aç olunca hep birlikte kurtlar gibi saldırdık.

Yürüyüşümüz bitmişti. Turumuza araçla devam ettik.

Colca Kanyonu yaklaşık 100 km. uzunluğunda olunca aracımız değişik seyir teraslarında durdu. Kanyonun farklı yerlerini gözlemledik. Yolumuzun üzerinde kaplıca bölgesi olan Yanque Köyü vardı. Açık havuzlu kaplıcada ısıları farklı dört havuzu vardı. Sabah Cabanaconde’ye çıkışımızdaki terimizi burada attık. Servise biniyorduk ki karşımızda bulunan 5.996 m. yükseklikteki aktif Sabancaya volkanı kül ve gaz püskürtmeye başladı! Ağzımız beş karış açık baka kaldık.

Akşam üzeri Arequipa’ya ulaştık. Ünlü yemekleri “rocoto relleno” yu denememiştik. İlk girdiğimiz restoranda rocoto relleno’yu bulduk, O da ne? Tabağın içindekiler kırmızı biber dolması! Büyük bir iştahla çatalı daldırıp bir lokma aldım. Önce güzel geldi, sonra şiddetli bir acı ile gözlerim yuvalarından fırladı. Allah’tan ekmek de getirmişlerdi. Güç bela yuttum. Bildiğimiz etli kırmızı biber dolması, ancak biber çok etli, zehir gibi acı. Sinan büyük bir zevkle yedi. Arequipa’daki gezimizi acı bir şekilde bitirdik.

Sayfamızın da sonuna geldik. Pandemi günlerinde sağlıkla eviniz de kalın.

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…

 

Loading

Paylaş :

Comment here