Söyleşi

İTALYA ’dan NACİ YILDIRIMER Zeytinyağına ALTIN MADALYA

 

Büyük bir aşk ve sevgiyle, inanç ve çok çalışmayla bu işe ailece gönül vermiş aynı zamanda eski bir asker olan
Sn Naci YILDIRIMER ile YEMEKDER kurucu üyesi Mehmet Baki Asutay röportajını sunuyoruz.

M.A. – Sevgili Naci Bey, öncelikle sizi ve ailenizi, çalışma arkadaşlarınızı canı gönülden tebrik ediyoruz. Ülkemize böyle bir Madalya kazandırdınız. Ayrıca ülkemiz ve YEMEKDER derneğimiz adına da teşekkürlerimizi sunarız. Sizin aynı zamanda Hava Kuvvetlerinden emekli başarılı eski bir asker olduğunuzu biliyoruz. Bu zeytin sevdası ve hikâye nasıl başladı,

N.Y. Çok teşekkür ederiz. Bu sene ilk defa uluslararası zeytinyağı yarışmasına katıldık. 24 Ekim 2020 saat 00.10’da Palamidas zeytinyağı fabrikasında sıktığımız zeytinlerimizi özenle şişeleyerek İtalya’da her yıl düzenlenen zeytinyağı yarışmasına gönderdik. Ve sonuçlar dün açıklandı.
GOLD MADALYA ile ödüllendirildik. Önümüzdeki günlerde sertifikamızı gönderecekler. Onu da burada paylaşacağız. “Başarı tesadüf değildir. İnançla ve çok çalışmanın sonucunu almış olduk.” Hem Ülkemiz ve hem de kendimiz için gururluyuz. Bize inanan ve destek olan herkese ve siz değerli müşterilerimize sonsuz teşekkür ediyoruz.

Hikâyemize gelince;

Küçük bir çocukken rahmetli dedem Seyfettin Bey, kasım ve aralık aylarında etrafı demir çemberli tahta tekerlekleri olan at arabası ile tüm aileyi zeytin toplamaya götürürdü. Arnavut kaldırımlı sokaklardan at arabası ile giderken arabanın çıkardığı o tekerlek sesini hiç unutamam, ninni gibi gelirdi bana.

Tarlaya gelindiğinde ise dedem, hemen bir tenekenin içinde çalı çırpı yakar ve onun içine de dereden topladığımız düzgün taşları atardı.
O tenekede yanan çalı çırpı hem bizleri ısıtır, hem de ısınan taşlar alınıp üşümeyelim diye ceplere konulurdu.
O aylarda zeytinler sabah kırağısını yediğinden buz gibi olur, insanın bir müddet sonra toplamaktan dolayı neredeyse elleri donardı.
Yani bu taşlar elleri ısıtmak için de kullanılırdı. O zaman evlerin çoğu müstakil ve hemen hepsinin bir avlusu, avluda ateş yakılan bir ocak, yanında küçük bir fırın, su tulumbası, tuvalet ve küçük bir de havuz olurdu.
Rahmetli Anneannem Lütfiye Hanım bu ocakta, tenekenin içinde su ısıtır ve bununla dedem ayaklarını, yine evde kendilerinin yaptıkları saf zeytinyağı sabunuyla bir güzel yıkardı.
Toplanmış olan zeytinler sıcak su içinde yumuşatılarak çuvallara doldurulur ve ağzı bağlanılan bu çuvallar havuzun içine atılırdı.
Havuzun en altında bulunan delik ise temiz bir bez ve boş bir mısır koçanı ile tıkanırdı.
Daha sonra ise tenekelerde ısıtılan sular yavaş yavaş zeytin çuvalları üstüne dökülürken, bir yandan da dedem çuvalları çiğnerdi.
Böylelikle zeytinler iyice ezilir, yağları çıkarılırdı. Bilahare iyice ezilen bu çuvallar dışarı alınır, suyun alta, yağın üste çıkmasına kadar beklenilirdi.
Bir süre dinlenen ve artık tamamen üstte olduğuna emin olunan yağın alınması için delikteki mısır koçanı çıkarılır ve havuzdaki su akıtılırdı. Su tamamen bitince yağın geldiği anda delik yeniden tıkanır ve deliğin altına kaplar konulduktan sonra açılır ve yağlar bu kaplara alınırdı.
Bu yağlar evin en dip köşesindeki büyük toprak küplerde muhafaza edilirdi. Biraz kalın, yani yoğunluğu biraz fazla olan bu yağ müthiş lezzetli olurdu. O günlerde, bugün birçok insanın ne olduğunu bile bilmeden sorduğu; ne asit oranı, ne soğuk ne de sıcak sıkım bilinirdi. Sadece yağ yapılır, küplere konulur, yıl boyunca afiyetle yenilirdi. Lezzetine doyum olmazdı.

O çocukluk zamanlarımızda bizler akşama kadar sokakta oynamaktan eve girmezdik. Çember çevirir, kuka diker, çelik çomak, yedi kiremit, misket, sek sek ve gazoz kapakları ile oynardık. Top almaya paramız olursa futbolda oynardık tabi. Acıkınca rahmetli Anneannemin avludaki fırınında yapmış olduğu ev ekmeğinin kocaman bir diliminin üzerine bu zeytinyağı ve yine evde kendilerinin yaptığı salçadan sürülür hop yine sokağa koşar, hem oynar, hem de ekmeğimizi yerdik. Ne güzel ne mutlu günlerdi onlar. Şimdilerde o tatları bulmak çok zor.

M.A – Ne güzel bir hikâye, peki ilerisi için hedefleriniz nedir.

N.Y  – Hedefim, rahmetlilerden tattığım o lezzetleri, bugün ki şartlar ve teknoloji ile elde ederek sizlere sunabilmektir.

M.A – Birazda yarışma hakkında bilgi verir misiniz? Ne gibi güçlüklerle karşılaştınız?

N.Y – Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu tarz yarışmalar düzenleniyor ve bu yarışmalara katılabilmenin ciddi bedelleri var. Bu nedenle en az bir tanesine katılmayı düşündüm. Zeytinyağında dünyada herkesin kabul ettiği bir numara gördüğü İtalya’yı tercih ettim. Yarışmaya katılmanın hiçbir güçlüğü yoktu. İstenildiği şekilde ambalajlamayı yapıp gönderdik. Bu gibi yarışmalarda elde edilen başarılar uluslararası camiada Ülke puanımızı yükseltiyor. Ülkemizin firmaları bu sene ses getirecek şekilde başarılar elde ettik. Bu başarılar benim gibi diğer küçük firmalara cesaret veriyor ve her sene katılım artıyor. Bu da Türk Zeytinyağının dünyada bilinirliğinin artmasına neden oluyor. Tabi bu da dökme ihracattan markalı, güzel ambalajlı ihracatımızın artmasına neden olacaktır.

M.A – Diğer üreticilerimize tavsiyeleriniz nedir?

N.Y – Ben ülkemizdeki küçük ve butik üreticilerimizin korkmadan her yıl yapılan bu yarışmalara katılmalarını tavsiye ediyorum.

M.A Birazda bölgenizden ve zeytin üretiminizden bahseder misiniz?

N.Y. Türkiye’nin sofralık yeşil zeytin rekoltesinin yüzde 70’ini, siyah zeytin rekoltesinin ise yüzde 30’unu karşılayan ve sahip olduğu 14 milyon zeytin ağacı ile ülkemizin en fazla zeytin ağacına sahip ilçesi olan Akhisar, Zeytinyağı sektöründe hızlı bir yükseliş göstererek hak ettiği yeri almaktadır.

Akhisar’da zeytincilik artık klasik yöntemler yerine yavaş yavaş modern ve makineli tarıma geçmektedir. Yeni dikilen zeytin ağaçları ile tamamen bilimsel yöntemlerle zeytin yetiştiriciliğine geçiş yapılmaktadır.

M.A.- çok teşekkür ederiz. Başarılarınız devamını diliyoruz ve teşekkür ediyoruz.

 

Loading

Paylaş :

Comment here