Manşet

Sultan Et Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa BILIKÇI …

1-Kırmızı et fiyatları neden bu kadar arttı? Neler yanlış yapıldı?

Son yıllarda ardı sıra yaşanan kuraklıklar, 3 yıldır dünya gündemini belirleyen pandemiyada bölgesel salgınlar bunlara ilave yakın zamanda başlayan Rusya Ukrayna savaşı gibi etkenler küresel ekonomik model içerisinde tüm dünyada enflasyona ve fiyat artışına neden oldu. Yaşanan tüm bu olumsuzluklar başta enerji fiyatları olmak üzere tüm hammadde/ara ürün, işçilik ve nakliye fiyatlarını tetikleyerek fiyat artışlarının küresel çapta engellenmemesine neden oldu.

Küreselleşen dünya modellemesi sonrası olumlu yada olumsuz örnek verirken sıkça kullanılan ‘kelebek etkisi teorisi’ ise hala geçerliliğini koruyor. ‘Amazon ormanlarında kanat çırpan kelebek Amerika’da kasırgaya neden olabilir’ teorisi tam da mevcut koşullarımızı tarifler oldu.

Yaşanan küresel sıkıntılar sonrası gelişmiş ülkelerde görülen %4-%6 arası enflasyon, gücünü üretimden alamayan ekonomimizde resmi %70; gayrı resmi %156 olarak bizlere yansıdı.

Fiyatların bu kadar artmasında tarım/hayvancılık politikasındaki eksikler olsa da dünya genelinde görülen enflasyonun en fazla bizde hissedilmesi yanlışların daha temel noktalarda olduğunu göstermektedir.

2-Mevcut şartlar altında fiyat artışının önüne geçmek veya durdurmak mümkün mü?

Kısa sürede fiyat artışlarının önüne geçmek mevcut ekonomi politikasında gerçekçi gözükmüyor. Ancak reel ekonomik politikanın rasyonel yürütüldüğü varsayılarak disiplinli bir tarım hayvancılık politikasıyla elbette uzun vadede fiyat artışının önüne geçmek hatta düşürmek mümkün.

Dünya çapında 2010lu yılllarda yaşanan kuraklık sonrası tarımsal ürünlerin ve buna bağlı olarak hayvansal ürünlerin fiyatlarındaki artıştan ülkemiz de ister istemez etkilendi. Şuan yaşadığımız et krizinin temel tetikleyicisi olan bu süreci tek başına sorumlu tutmak doğru bir yaklaşım olmaz daha çok fay kırılması benzetmesi yapılabilir. Bu stresi yaratan faktörleri kısaca maddelersek;

  • Mera alanlarının yıllar geçtikçe sürekli azalması yada verimsizleşmesi,
  • Kentleşme nedeniyle hayvancılığın cazibesini yitirmesi,
  • 1990 lı yıllardan itibaren ithal etin yurda girişine izin verilmesi,
  • Ülkemizde yapılan hayvancılığın genel olarak süt hayvancılığı şeklinde yapılıp, et besiciliğinin ikinci planda kalması,
  • Ülkemiz koşullarına uyum sağlayabilen et ırkı büyükbaş hayvan besiciliğinin gelişememesi,
  • Et besiciliğindeki aktörlerin genelde küçük / orta ölçekte işletmelerin olması,
  • Yeterli veteriner hekim hizmeti alınamadığı ve bilimsel gelişmeler takip edilemediği için doğum esnasında ölüm oranı yüksekliği,
  • Tarımla entegre hayvancılık yapılamadığı için hem süt hem de et besiciliğinin temel harcama kalemi olan yem fiyatlarına dolayısıyla dışa bağımlığa mahkum olması.
  • Süt tozu ithalatına izin verilmesi,

Tüm bu unsurların biriktirdiği stres maalesef her 5 yıl içinde kırılıp depreme neden olmaktadır. Avrupa’da genelde meralarda besi yapılırken, ülkemizde  hazır yem kullanımı daha yaygın olması nedeniyle maliyetler arttı. Genel geçer hesaplarda 1 lt sütün 1,5 kg yemi karşılaması gerekirken, fiili durum bunun çok altına indiği için (1 lt.sütten 0,8-0,9 kg yem) birçok süt besicisi zararını kapatabilmek için  verimli ineklerini kesime yollamak zorunda kaldı. Genç dişi hayvanların kesime yollanması sonrası doğurganlığın azalmasıyla ülkemizdeki hayvan popülasyonu düştü.

Krizin ara ara şiddetini artırarak kendini gösterdiği son 15 yıldan günümüze daha önce belirttiğim kök nedenlerle ilgili halen sorunun çözümü gerçekleşmedi. Öte yandan daha önce belirttiğim gibi ülkemizde besiciliğin temeli süt hayvancılığı üstüne gelişmektedir. Et ırkı besiciliği aktif olmadığı için ağırlıklı olarak süt verimi için beslenen hayvanların erkekleri et besiciliğine alındığından maliyet hesabında süt fiyatları da büyük önem taşımaktadır. Meralarda beslenen hayvanlarla hem et hem de süt besiciliği yapılan Avrupa ülkelerinde ve hatta hayvancılık alanında söz sahibi diğer ülkelerde karkas et fiyatının çiğ süt fiyatına oranı en az 10 kat iken ülkemizde bu oran 18 kattır. Dolayısıyla süt fiyatlarındaki düşüklük et fiyatlarını artırarak hayvancılık faaliyetin sürdürülebilirliğini baltalamaktadır.

Ekonominin sürdürülebilirliğini sağlayabilmek için temel tüketim malzemelerinin üretiminde dışa bağımlılığın en aza indirilmesi en önemli unsurdur. Bu nedenle biran önce dışa bağımlılıktan kurtulmuş bir tarım ve hayvancılık politikasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kırmızı ette  yaşanan krizin diğer tarım ve hayvancılık dallarıyla entegre bir sorun olduğu bilinciyle kök nedenleri belli olan problemi çözmek için üreticilerin, sanayicilerin, akademisyenlerin, meslek odalarının, perakendecilerin, STK temsilcilerinin resmi otoritelerin liderliğiyle ortaklaşa öncelikli kısa elzem ve ardından uzun vadeli planlar oluşturup spekülasyonlara mümkün olduğu kadar izin vermeden çözüm üretmesi gerekmektedir.

3-Türkiye’nin yıllık kırmızı et ihtiyacı ne kadardır? Ne kadarını bizim üreticilerimiz karşılıyor?

Diyetetik/beslenme uzmanları kişi başına haftalık 500g kırmızı et tüketimini öneriyor. Ülkemize gelen turist ve göçmen sayısını da baz alarak yıllık tüketim 2.340.000 ton civarında bir talep olması gerekirken TÜİK ‘yeni hesaplama’ yöntemiyle 1.952.000 tonluk üretim olduğunu bildirmiştir. Belirtilen talep yerli besicilerimiz tarafından karşılanmaktadır. Ekonomik koşullar gereği talep hesaplanan minimum değeri bile karşılamamasına rağmen çocukların hem fiziki hem de zeka gelişiminde elzem olan hayvansal protein kaynağı olan kırmızı etin lüks tüketimden çıkarılıp, her eve girmesi ülkemiz geleceği için elzemdir.

4- Bir kilogram etin üreticiye maliyeti nedir? Üreticiye verilen devlet desteği yeterli midir?

 Bir kilogram etin maliyeti 97₺’ye ulaşmış durumda. Bu rakama %3 destek veriliyor. Girdi maliyetlerinin sürekli artması üreticinin yaptığı işten zarar etmesi sonrası işini bırakıp başka alanlara yönelmesine neden olmakta ilerleyen dönemde çok daha yüksek temel gıda ürünleri enflasyonu riskini barındırmaktadır.

5-Sultan et’ hakkında neler söylersiniz?

50 yıldırülkemiz et sektöründe tamamı öz sermaye aile şirketi olarak faaliyette bulunuyoruz. Bundan 20 sene önce 2. kuşağın yönetimi devralmasıyla misyonumuzu;

  •  Sektöre geçmiş birikimleriyle olgunluğunu, gençliğinin verdiği dinamizmle yenilikçiliğini katan,
  • Müşterinin güvenip aradığı bir marka olabilmek için her ürünü aynı titizlikle üreten,
  • Emeğe, çevreye ve çalışanına saygılı, doğal kaynakları verimli kullanan,
  • Takip eden değil takip edilen bir marka olup, oluşturduğu değerlerle gıda sektörüne yeni bir soluk katabilmek maddeleriyle tanımladık.

Yoğun çaba sonrası bizlerle aynı değerleri paylaşan ulusal/yerel market/restoran ve otellerle müşterilerimize ulaşıyoruz. Hedefimiz aynı değerlere sarılıp gelişen dünyaya kendini adapte ederek rengimizi, logomuzu ve markamızı en azından ülkemizdeki her evle tanıştırabilmek, şartlar yolunda giderse galaksiye kadar yolu var.

Loading

Paylaş :

Comment here