Merhaba sevgili okurlar, bu yazımda bu kez sizlere teknolojiden, ürünlerimizden değil de biraz hayattan, başka hayatlardan, insan ilişkilerinden söz edeceğim.
Bir önceki yazımızda sevgili dostum, arkadaşım Timuçim ARAL, Xsentius Web Portalımıza ismini verirken hayata, kişisel duruşumuza, ticari ahlaka bakışımıza esin kaynağı olan tapınak yazıtından söz etmişti.
Ben de bu Latince bir kelime olan Xsentius’tan(1) hareketle başka bir açıdan bakarak yazı konusunu seçtim ve izlenimlerimi paylaşacağım.
Suyun öte yakası dedim yazının başlığında, tahmininiz üzere suyun öte yakası Yunanistan. Ben de köken olarak oralı (Batı Trakya Türkleri) olduğum için ve küçüklükten beri “Gavur” denince akla Yunanlılar’ın bize öğretildiği şekilde büyütüldüğüm(düğümüz) için halklar arasında aslında artık eskisi kadar son yıllarda böyle bir durum kalmadığını aktarmak için bu konuyu seçtim.
Son yıllarda Yunanistan’a çokça gittiğim(hala gidip geliyor ve kalıyorum), kaldığım zamanlarda oradaki her yaştan insan ile sohbet ettiğim de öğrendiğim ve ilginçtir ki aynı durum -düşmanlık besleme- eskiden beri Yunanistan’da da öyle imiş çocukları korkutmak için “yaramazlık yapma bak senin Türkler’e veririm” falan gibi.
Şimdi günümüze dönelim, o günler artık eskide kaldı -elbette karşılıklı olarak hala aynı fikirde olan, düşmanlık güdenler var- teknolojinin ilerlemesi ile Dünya daha da küçüldü ve insanlar gitmese de artık ülkeler, insanlar-halklar hakkında fikir sahibi olabiliyorlar.
Oysa günümüzde de politika aslında nefret söylemleri içermeden yapılsa; bu tür duygular ister yurttaşlar arasında isterse de ülkeler arasında beslenmeyecek.
Size biraz orada yaşadıklarımdan bahsetmek isterim. Adalarına, şehirlerine birçok kez gittiğim ve çeşitli sürelerle kaldığım Yunanistan’da hep bu sorununun yanıtını aradım : Yunanlara benziyormuyuz? Yemeklerimizin, şarkılarımızın, danslarımızın vs. benzeşmesi elbette çok doğal. Yıllarca iç içe yaşamışız, gelenek görenek bağlamındaki benzeşme ve etkileşim yadsınamaz elbette. Ama kültürel ve entelektüel açıdan iki toplumun arasında aslında önemli farkların bulunduğu söylemek durumundayım. Beğensek de beğenmesek de maalesef durum bu.
Mesela ne gibi farklar var aramızda(farklı dine sahip olmamızın dışında)? Her aracın kornası var elbette, ama mecbur kalmadıkça basan yok! Hatta gençlerin kullandığı arabaların bir tanesinden dahi yüksek müzik sesi geldiğine tanık olmadım. Öyle rant amaçlı dev binalar yok, denizden esen rüzgâr en içlere kadar ulaşıyor. Yollarda çöp az gördüm-görüyorum, aynı şekilde sigara izmariti de. Sahil bandında banklar var ama üzerinde ne yazı var, ne de çizikler, ne de altında çekirdek kabukları. Gece geç saatte cafe-barların önünden geçtim-oturdum, gençler coşmuş eğleniyorlardı. Ama ne bir nara atan gördüm, ne başka bir masayı rahatsız eden bakışlar, ne de taşkınlık yapan, kavga eden ve ne de gürültüyle çevreyi taciz eden işletmeler-işletmeciler.
Plajlarda mesela ne yere atılmış kırık bir şişeye yada izmarite, ne duvara yazılmış bir yazıya ne de tuvalet ihtiyacının giderilmiş olduğuna tanık oldum (halk plajlarındai giriş ücretsiz, otoparklar ücretsiz şezlong parası diye bir şey yok!)
Tavernalar, meşhur tavernalar; kadınlar en güzel kıyafetlerini giyinmişler gelirken, erkeklerin hepsi tıraşını olmuş tertemiz, kimse kimseyi kolundan tutup da piste sürüklemiyor, Ouzo su gibi akıyor ama insanlar içip içip sapıtmadan eğleniyor, hır gür yok, kadınlar erkekler kol kola sirtaki yapıyor, neredeyse doksan yaşına yaklaşmış Yunanların bile piste doluşup yaşam sevinçlerini sergilediklerine tanık oldum dans ederken… Sonra bizdeki emeklileri düşündüm…
En önemlisi sınır kapılarındaki görevlilerden, kapıdan çıktıktan itibaren girip çıktığım, yediğim-içtiğim, konakladığım hiç bir yerde ayrımcılığa uğramadım, özellikle Türk vatandaşı olduğum için kafalardaki “düşmanca tavır” bana sergilenmedi, en ufak bir korku yada endişeye kapılmadım (ama İstanbul’da bile tedirgin olduğum zamanlar oluyor )
Örnekleri çoğaltmam mümkün ama buraya sığdırmak zor olur ben sadece bir kesit sunmak istedim.
Bu açıdan bakıldığında, Vizyon; kültürel ve entelektüel alt yapı açısından baktığımızda iki toplum arasında maalesef çok büyük bir uçurum var. Kabul edelim ya da etmeyelim; bakmayın biraz da gururumuzu okşuyor “benzediğimizi” düşünmek, işimize geliyor benzetilmek. Oysa ki, özellikle son yıllarda bir “Ortadoğu ülkesi” olma yoluna giren (ya da sokulan yada endişesi duyulan) Türkiye ile Yunanistan’ın arasındaki “medeniyet farkı” gittikçe daha da belirginleşiyor.
Elbette herşey güllük gülistanlık değil burada ama yönetenler ve yönetilenler de hayatı daha da zorlaştırmak için uğraşmıyor.
Ve sözü şöyle bitirelim; Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı(insanları) sevmekle başlayacak herşey…
(1)Xsentius’un M.Ö. 9. yüzyılda yaşayan bir Türk filozof olduğu da söyleniyor, böyle bir tapınağın olmadığı da.
Xsentius adlı Türk filozof tarafından M.Ö. 9. yüzyılda bir tapınağa işlendiği sanılan yazının, aslında 20. yüzyılda yazılmış bir şiir olduğu da. Yazarının ABD’li şair, yazar ve avukat Max Ehrmann’ın (1872-1945) 1920li yılların başında kaleme aldığı “Desiderata” adlı şiir olduğu ve 1927 yılında telif hakkı alınarak dilimize çevrildiği de.
Latince “dilekler” ya da “arzu edilen şeyler” anlamına gelen “Desiderata” nın İngilzce karşılığı da Desire
- Anların Kıymetini Bilmek: Hayatın Gerçek Anlamı - Ekim 7, 2024
- Çözbim PERMobil Uygulaması İle Personel Takibi Çok Kolay – II - Ağustos 27, 2024
- Almanya bizi gerçekten kıskanıyor mu? - Mayıs 29, 2024
Comment here