Gezi

Portekiz Gezi Notları 2 Kuzey Şehirleri

Portekiz gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. İstikamet ülkenin kuzeyi!

Braga

Keltler tarafından kurulan şehir, daha sonra Romalılar tarafından fethedilmiş. 11. yy.da da ülkenin dini başkenti ve başpiskoposluk merkezi olmuş. Halen ülkenin 3. büyük şehri.

Tarihi şehir merkezine barok ve neoklasik tarzda 18.yy.da inşa edilen Arco de Porta Nova kapısından girdik. Arnavut kaldırımlı yürüyüş yolları, sağlı sollu sıralanmış küçük balkonlu azulejos(çini) kaplı antika apartmanlarıyla bizi büyüledi.

Ülkenin en eski katedrali olan Braga ya da Se Katedrali hemen yolumuzun üzerinde olunca şöyle bir bakış attık. M.S. 3. yy. dayanan tarihinden dolayı bizim “Nuh Nebi’den kalma” gibi onlarda da “Braga Katedralinden bile eski” diye bir deyim varmış. Kilisenin içi ve hazinesine giriş ücretli, sadece rehber eşliğinde gezilebiliyormuş. Tur saatini bekleyemediğimiz için sadece ortaçağdan kalma taş eserler kısmını gezebildik. Zaten antik kısmı daha çok ilgimizi çektiğinden buradaki taş işçiliğini ve oymaları inceleyip yolumuza devam ettik.

Yürüyüş yolu olan Liberdade Caddesi ve Republica Meydanı 16.yy.dan beri kullanılan alanlar. 19 ve 20. yylarda yapılan düzenlemelerle son halini almış. Nostaljik renkli binalarıyla eski şehrin en güzel, en fotojenik yerlerinden. Meydan yakınında bulunan Congregados Manastırı, içinde okulu da barındıran bir kompleks. 17.yy sonlarında yapımına başlanmış ancak 1964’te tamamlanabilmiş. Kilisesiyse en az Se Katedrali kadar ilginç.

Şehir içindeki son durağımızsa Raio Sarayı oldu. 250 yıl önce zengin bir şövalye tarafından konut olarak yaptırılmış. Günümüzde müzeye çevrilmiş. Aklınızda bulunsun! Ülke genelinde pazartesi günleri müze, kilise gibi yerler kapalı. Maalesef biz de pazartesi gittiğimiz için ziyaret edemedik. Ancak dış cephesini kaplayan mavi azulejoslara, taş işçiliğine hayran hayran bakıp bol bol fotoğraf çektik.

Piskoposluk Sarayı ve St. Barbara bahçelerini de gezdikten sonra Braga’ya gelmemizin en önemli sebeplerinden biri olan Bom Jesus do Monte kutsal alanına doğru yola çıktık. Şehrin sırtını dayadığı Espinho Dağının yamacında bulunan yer, Ortaçağdan beri kutsal kabul ediliyor. Yemyeşil ormanın içindeki kiliseden ziyade, 5 duyuyu anlatan çeşmeleri ve heykellerle süslü zigzag anıtsal merdivenleriyle ünlü. Yaklaşık 600 basamağı bulunuyor. Gittiğimizde hava kararmak üzere olunca acele araçla yukarı çıktık. Bir hışım merdivenlerden inip fotoğraflar çektik, yetmedi yine son sürat tırmanıp kilise kısmına döndük. Basamak sayısı sizi korkutmasın çok yumuşak rahat inilip çıkılıyor. Yan taraftaki finiküleri de kullanabilirsiniz ama merdivenleri ve manzarayı kaçırırsınız! Süslü kilisenin biraz üstündeyse küçük bir gölet, etrafında yürüyüş yolları ve içinde sandallar var. Mis gibi çam kokuları içinde dinlenebilirsiniz.

Guimaraes

Braga’ya çok yakın olan şehir Ortaçağ kasabası halini korumuş. Tarihi şehrin kalbinden, Oliveria (Zeytin) Meydanından gezmeye başladık. Taş döşeli meydan adını koruma altına alınmış asırlık zeytin ağacından alıyor. Meydanda karşımıza ilk olarak IV. Afonso’nun, Kastilya Kralı XI.Afonso’yla birlikte 1340 yılında Marinid (Fas) Sultanı Ebu el-Hasan Ali ibn Osman’ı Salado nehri savaşında yenmesi anısına yaptırdığı “Padrao do Salado” anıtı çıktı. Tarihi kayıtlara göre çok çetin bir savaş olmuş. Tahmini 40.000 Hristiyan, 400.000 Müslümanı yenmiş. Zaten ondan sonrada Müslümanlar İber Yarımadasından çekilmeye başlamış. İşte bu gotik taş anıt IV.Afonso’nun başarısını günümüzde de devam ettiriyor. Hemen karşısında bulunan Zeytin Ağacı Kilisesi incelikli taş işçiliğiyle küçük meydana ayrı bir hava katıyor. Önceliğimiz Braganca Dükleri Sarayı ve Kale olunca oyalanmadan Saraya geçtik.

600 yıllık saray Guimaraes ve Braga’yı yöneten Bragança Dükleri tarafından yaptırılarak konut olarak kullanılmış. 3 katlı kale tipinde yapılan taş bina da, düklerin bir zamanlar kullandıkları eşyalar sergileniyor. Sadece 2.katı gezebildik. 3.kat kapalıydı. Büyük bekleme, yemek salonları, çalışma odaları, vitraylarla süslü şapeli ve incelikle oyulmuş ahşap mobilyalarını gördük. İlgimi çeken birkaç detay vermek istiyorum. Halılar daha çok duvarlarda yalıtım amaçlı kullanılmış. Çalışma odasındaysa duvarda 2 tane seccade asılıydı. Bir de Düşesin odası, duvarının dışındaki şömineyle ısıtılıyordu. Odanın içindeki ayrı (gizli) bir kapıdan da Dükün 3. Kattaki odasına çıkılıyormuş. Kapıyı gördük ama yukarı çıkış malum yasaktı!

Dükler Sarayının hemen yanında bulunan 10.yy.da yapılmış olan kale yine bakımda olduğundan kapalıydı. Sadece iç avlusuna göz atabildik..

Guimaraes, Portekiz tarihinde çok önemli bir yere sahip! İlk Kralları Alphonso Henriques’in doğum yeri olarak biliniyor. Yani ülkenin “Sıfır Noktası”. “Beşik Kent” olarak da adlandırılıyor. Kalenin altındaysa Guimaraes’in en eski kilisesi S. Miguel do Castelo var. Burada Kralın vaftiz edildiğine inanılıyor. 1200’lerde yapılan taş kilise ciddi tahribata uğramış fakat taş vaftiz havuzu hala duruyor.

Rua D. Joao I’de bulunan ahşap balkonlu 17.yy mimari tipindeki evleri, Carmo ve S. Francis Kiliselerini de ziyaret ettikten sonra ayrıldık.

Ponte de Lima

İstikamet ülkenin en kuzeyinde bulunan Lindoso’ydu. Yolumuzun üzerinde Lima Nehrinin hemen yanına kurulmuş olan Lima Şehri ve nehrin üzerinde bulunan Ponte Romano Ponte de Lima taş köprüsü vardı. Roma Ordusu nehri geçemeyip çok kayıplar vermiş olmalı ki tahminen 1. yyda İmparator Augustus döneminde inşa edilmiş. 15 gözlü köprünün bazı gözleri günümüzde kapatılmış. Biz 14 göz sayabildik. Aslında şehir de çok güzeldi ama oraya zaman ayıramadık.

Lindoso

Portekiz’in bence en ilginç yerlerinden biri de Lindoso Kalesinin eteklerinde bulunan tahıl ambarları. Tamamen taştan serender şeklinde inşa edilen ambarlar. Peneda-Geres Milli Parkı’nın içinde. Milli Parkı bizim Karadeniz’e daha çok Kaçkarlara benzettim. Yemyeşil bitki örtüsü, yüksek ağaçlar, sürekli yağan yağmur, isli, sisli bir havası var. 50 veya 60 tane olan taş ambarları yağmur suyundan korumak için yüksek taş ayaklara oturtmuşlar. Tepesine koydukları haçtan dolayı mezar görüntüsü de veriyor. Zaten gittiğimizde de yağmur yağıyordu. Sis bir görünüp bir kayboluyordu. Manzara inanılmaz güzeldi.

Lindoso Kalesinin manzarası çok güzelmiş fakat sis yüzünden biz surlarını bile göremeyince hiç girmeden devam ettik. Lindoso’dan hemen İspanya’ya geçiliyor ama biz Portekiz’i geziyoruz o yüzden ülkenin kuzeydeki son noktasına ulaşıp henüz gezmediğimiz diğer kuzey şehirlerini görmek için geri döndük.

Viana do Castelo

Lima Nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü yerde kurulan şehrin tarihi, mezolitik çağa kadar iniyor. Tarihi şehrin merkezi Praça da Republica ve etrafı yürüyüş yollarıyla çevrili. 16.yy tarihli Casa da Misericordia (Merhamet Kilisesi ve Hastanesi), Belediye Binası ve ortadaki Rönesans çeşmesiyle Ortaçağ görünümünü korumuş. Meydandaki ve eski şehir merkezindeki tüm binalar birbirinden güzel. Kimisinin dış cephesi azulejoslarla kaplı, kimisi zarif ve süslü rokoko, kimisi Portekiz’e özgü zengin ve gösterişli Manuelin sitilinde inşa edilmiş. Hepsini hayran hayran seyrettik.

Mezolitik çağdan beri yaşam bulunan Santa Lucia Tepesinde 20.yy başlarında inşa edilen Sanctuary of the Sacred Heart of Jesus ise (İsa’nın Kutsal Kalbi Kilisesi) bizim asıl gitme amacımızdı. Bahçesindeki panorama, National Geographic dergisi tarafından “Dünyanın en güzel 3. Panoraması” olarak derecelendirilmiş. Gördüğüm fotoğraflarda Lima Nehrinin yaptığı deltaya yerleşmiş olan şehre okyanus manzarası eşlik ediyor, yeşil ve mavinin dansını içeriyordu.  Bu hevesle Santa Lucia Tepesine doğru tırmanmaya başladık ama bastıran yağmur ve sis bize göz açtırmadı. Tepeye vardığımızda beklediğimiz yeşil ve mavinin yerini grinin tonları almıştı. İçeriyi gezerken belki hava açılır ümidiyle basamakları tırmanıp kiliseye girdik. Bina mimari olarak Romanesk-Bizans esintisine sahip. Belki alışık olduğumuz bir stil olduğu için bana ilginç gelmedi ama devasa gül pencereleri çok güzeldi. İber Yarımadası’nın en büyük, Avrupa’nınsa 2. büyük gül penceresiymiş. İçeride biraz oyalandıktan sonra çıktığımızda havanın aynı olduğunu görünce üzülmedik desem yalan olur. Biraz da bahçesinde gezinip bekledik ama sis ve yağmur devam edince şehre geri döndük.

Böylece Portekiz’in kuzey kısmını da bitirmiş olduk. Gelecek sayımızda ülkenin güneyine doğru inmeye devam edeceğiz. Sağlıcakla kalın.

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle.

Loading

Paylaş :

Comment here