Gezi

NusaPenida / Endonezya

 

Bali’den sonra Endonezya’nın en fotojenik adalarından olan Nusa Penida Adasına, Sanur’dan feribotla geçecektik. Biletleri internetten almıştık ama check in yapılması, biletlerin fiilen alınması gerekiyordu. Güya erkenden limana gittik. Fakat yolcular çoktan limandaydı.Gürültü patırtı içinde feribota bindik. Tekne o kadar sıkışıktı ki dizlerimiz resmen burnumuza değiyordu. Üstelik hınca hınç doluydu. Neyse ki sorunsuz bir şekilde 30 dakika İçinde Nusa Penida limanına ulaştık.

Sinan 3 ay önce internetten 2 araç ayarlamıştı. Son hafta,“Biz geliyoruz.”, “3 gün sonra oradayız.”, “2 gün sonra oradayız.” diye mesajlar attığı halde hiçbir yanıt gelmedi. Son gün firma “Araçlarım dolu.Size söz vermedim.” diyerek kesip attı. Sinan, gece yarılarına kadar internetten bulduğu herkesle yazıştı ve sonunda biri “Tek aracım var. Sabah 2. aracı da ayarlarım.” deyince dünyalar bizim oldu.

Limana gittiğimizde gerçekten iki araç da gelmişti. Şoförümüzün adı Kedak’ tı. Zaman kaybetmeden ilk durağımız olan AngelBillabong ’a doğru hareket ettik.

AngelBillabong ve BrokenBeach

“AngelBillabong”, deli dalgaların volkanik kayalara oyduğu küçük bir fiyort. Fiyordun dip kısmında oluşan muhteşem havuz pırıl pırıl, berrak, turkuaz renkli okyanus suyuyla dolu. Dalgalar normalde oraya pek ulaşamıyor. Şansımıza gittiğimizde inanılmaz büyük dalgalar vardı. O kadar devasaydı ve fiyorda hızla vuruyordu ki en dipteki havuza da geliyor ve deli gibi dış duvarına çarpıyordu. Şubat 2023’e kadar doğal havuza girilebiliyormuş fakat deli dalgalarda bir turist boğulunca havuza girmek yasaklanmış. Zaten gittiğimizde herkes bizim gibi hayran hayran manzarayı seyrediyordu. Kimsenin girmeye de cesareti yoktu!

BrokenBeach de AngelBillabong ’un hemen yanında. Sadece yürüyerek ulaşılıyor. Burası da bir başka doğa harikası. Dev dalgaların oyduğu mağaranın tepesi çökünce bu güzel plaj ortaya çıkmış. Mağaranın ağzıysa köprü gibi kalmış. Onun için adı “Kırık Plaj”. Burayı da tepeden gördük aşağıya iniş yok. Belki denizden giriş vardır. Zaten aşağıda da kimseler yoktu. Biz de çepeçevre tüm tepeyi yürüyerek gezdik ve manzaranın keyfini çıkardık.

Kelingking Plajı

Adada yollar nasıl kötü! Tangır tungur, daracık olmasına rağmen vızır vızır araç doluydu. Bir sonraki durağımız olan Kelingking yani “Serçeparmak” plajına zor ulaştık. Otoparkı tamamen doluydu. Etrafındaysa yer yoktu. Aracı maharetli şoförümüze bırakıp, insanları yararak merakla ilerlerken arkamızdan şoför seslendi “Yukarıya doğru çıkın. Asıl manzara orada. Aşağıya iniş yok!”. Biz uslu çocuklarda şoförün dediği gibi yaptık. Yukarıya çıktık. Kartpostal gibi manzarayı gözlerimizle görmek için seyir teraslarına tırmandık. Okyanusun muhteşem renginin içinde yatan küçük bir yarım ada. Üzeri yemyeşil palmiyelerle, ağaçlarla kaplı. Muhteşem bir görüntüydü! Bazıları T-rex ’e benzettiği için “T-rex” ya da “Dinozor Plajı” da deniliyormuş. Ben de çizgi film karakteri gibi sevimli bir uçağa benzettim. Bakmaya doyamadım. Hava çok sıcaktı ve herkes güneşten korunacak yer arıyordu. Plaja doğru inen taş merdivenler dengesiz, dik, dar ve çok kalabalıktı. Biraz inmeye çalıştık ama insanlarınbirbirlerini ite kaka fotoğraf çekmeye, ilerlemeye çalıştıklarını görünce ve şoför “İniş yok.” deyince fazla ilerlemeden geri döndük. Daha sonra bu inanılmaz güzel plaja iniş olduğunu öğrenince inmediğim için çok üzüldüm. Siz giderseniz mutlaka plaja inin!

CrystalBeach

Günün yorgunluğunu Crystal Plajında attık. Diğer yerlerde okyanusa giremedik ama burası sakindi ayrıca suyu da adı gibi pırıl pırıldı ve renkli okyanus balıkları şnorkelle rahatça görülüyordu.

Akşam üzeri kalacağımız bungalovlara gittik. Çok güzel ve temizdi. Beni etkileyen banyosu oldu. Banyonun tavanının yarısı yoktu. Duşta ya da tuvalette etraftaki yüksek ağaçlar ve gökyüzü seyrediliyordu!

Manta Bay

Sabah erkenden şnorkel turuna katılmak üzere yola çıktık.Kedak bir gün evvel turumuzu organize etmişti. Sürat teknemiz hemen doldu. Canhıraş hareket ettik. Hedefimiz dev mantaları görmekti. Deniz şeytanı veya manta vatozu denilen bu devasa deniz canlılarının yüzgeçlerinin arası 7 m.ye, ağırlıkları da 1.300 kg.ya kadar ulaşabiliyormuş. Tropikal okyanuslarda yaşayan bu hayvanlara her yerde rastlamak mümkün değil. Ancak özellikle sabah erken saatlerde “Manta Koyu” adı verilen bu koyda bulunuyorlarmış. Hatırlarsanız bizim dalış ekibi de programdan 1 gün sonra buraya gelmişti fakat biz gelememiştik. Şimdi dalarak göremediğimiz mantaları yukarıdan görmeye gidiyorduk. Çok zevkli bir tekne gezisiyle koya ulaştık. Koy nasıl kalabalık anlatamam devasa dalgaların çalkantısında bizden önce gelen tekneler, arkamızdan gelen tekneler ve teknelerden atlayan meraklılar her şey birbirinin içine girmiş durumdaydı. Gözümüzü dört açıp derin lacivert suyun içinde mantaları aramaya başladık ama dalgalar öyle büyük, akıntı o kadar fazlaydı ki paletlere rağmen yüzmek çok zordu. Birden derinden kocaman siyah bir şeyin süzüldüğünü gördüm. Yüzmüyor sanki suda uçuyordu. Bana doğru yükselmeye başladı. Heyecandan nefesim kesildi.İlerde suyun yüzüne çıkıp tekrar derinlere dalıp kayboldu. Takip etmeye çalıştım ama mümkün değil. Derinlerde birkaç tane daha gördüm ama onlar yukarı çıkmadı. Okyanusun lacivertinde kayboldular.

Daha sonra tekneler ekiplerini toplayıp yola koyuldu. Biz de istemeye istemeye tekneye döndük. Teknenin ikinci yüzme noktası rengârenk mercan ve balıklarla dolu bir koy oldu. Burası da en az Manta Koyu kadar güzeldi. Çok şükür, deli dalgalar ve çalkantı yoktu.

Teknenin son yüzme molasındaysa kaplumbağa görebileceğimizi söylediler ama göremedik. Renkli mercanları ve balıkları gördük.

Şnorkel turundan döndükten sonra adayı gezmeye devam ettik.

Tree House

Burayı görmeye gitmeden önce başlangıçta ThousandIslands yani Bin Adaları uzaktan gördük. Gerçekten bin tane var mıydı bilmiyorum ama okyanus sularının içinde fantastik bir manzaraydı. Ardından başladık dik yamaçtan aşağıya inmeye.Ben diyeyim bin siz deyin on bin basamak, sonra uçurumun yanındaki 3 tane ağaç eve ulaştık. Tabii ki orası da ana baba günüydü. Herkes bir yerlerde fotoğraf çekiyordu. Hele evlerin merdivenlerinde fotoğraf çekmek ücrete tabiydi. Bizde ağaç evin altında çekildik! Fakat evlerin manzarası muhteşemdi. Bin adaları görüyordu. Yine de bu evlerde kalmak istemezdim.Çünkü çok fazla insan bu evleri görmeye geliyor.Balkona çıkıp keyifle manzaranın tadını çıkartamazdım. Tam biz dönerken gelin ve damat aşağı iniyordu.

Diamond ve AtuhBeach

Adanın en uzak noktasında bulunan bu iki plaj yan yana ama arada yol yok. Derin bir vadi, sırt ve yarımada var. Yani ulaşım hiç de kolay değil. Manzara muhteşem fakat ilkel kazılmış merdivenler ve yollarla ulaşım sağlanılıyor. Önce DiamondBeach’e inmek üzere yola koyulduk. Kelinking’e inmediğimiz için bin pişman olunca bunu es geçmedik. Uçurumun kenarındaki kayaları oyarak yol açmaya çalışmışlar.Kenarlarda korkuluk filan yok. Allah korusun ayağınız kaysa uçurumun dibine uçacaksınız, parçanız kalmaz! Kimi yerde ip inişi ve çıkışı yapılıyor. Ama dedim ya karar kesin ineceğiz! Sonunda kazasız belasız plaja ulaştık. Okyanusun muhteşem sularında, ince kumlar arasında kocaman palmiyesi olan bu plajı kelimelerle anlatmak mümkün değil. Kısaca hayal bile edemeyeceğim kadar güzeldi! Çok fazla büyük dalga olunca sadece kumsalda yürüyüş yaptık. Dönüşte sahile yakın bir yerde Bali salıncağı vardı. Dayanamadım ücretini sordum. Eteğiyle birlikte 300.000 IDR dediler. Sinan’ın yanında 100.000 IDR varmış. Bende de para yoktu. Olanı söyledik.Önce nazlandılar sonra kabul ettiler. Turuncu etekle okyanusa doğru sallandım. Burada alan dar olduğu için hızlı sallayamıyorlar ama olsun. Turkuaz renkli sulara doğru turuncu etek ve kuyrukla salınmanın mutluluğu bir başkaydı!

Yukarı çıkıp epey yol aldıktan sonra AtuhBeach için tekrar aşağıya indik ama yol çok daha düzgündü ve yer yer basamaklar vardı. Aşağıda dainsanlar güneşleniyor veya yüzüyordu.Vakit bayağı ilerlemiş gün batmak üzereydi. Aceleyle okyanusa girdik ama hayretle gördük ki sular hızla çekiliyordu. İnsanlar plajın karşısındaki adayadoğru yürüyordu. Sular çekildikçe küçük yılanlar, denizyıldızları, mercanlar ortaya çıkmaya başlıyordu. Hiç bu kadar hızlı suların çekildiğini görmemiştim. Bir süre hayretle kıyıyı seyrettik. Sonra ıhlaya tıhlaya yukarıya çıktık. Gelen turistlerin büyük kısmı gitmiş, ortalık sakinleşmişti. Bu sefer her yeri maymunlar basmış insanlardan kalan yiyecekleritırtıklıyorlardı.

Günle birlikte NusaPenida gezimizi de tamamlamış olduk.

Yeni yılda yeni yeni mutluluklara yelken açmanız ve Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…

Loading

Gülçin SOYTUTAN
Latest posts by Gülçin SOYTUTAN (see all)
Paylaş :

Comment here