Gezi

Ürdün Gezi Notları 4 Amman ve Günübirlik Geziler

Ürdün Gezi Notları 4 Amman ve Günübirlik Geziler

Ürdün hayallerimizin son dokunuşlarını yapmak üzere Amman’a doğru yola çıkarıyoruz.

İlk durağımız Amman sanıyorsanız yanıldınız. Önce biraz şehir dışında takılalım, sonra başkenti gezeriz. Haydi o zaman halen bir Osmanlı Şehri görünümünde olan Salt’a doğru yola çıkalım!

SALT

Filistin- Ürdün yolu üzerinde bulunan Salt, dik yamaçların oluşturduğu vadiye kurulmuş. Adını, şehri fetheden ve büyük bir tapınak yaptıran İskender’in komutanı “Saltos”tan alıyormuş. Tarihsel süreçte Osmanlı imparatorluğuna da katılmış ve dönemin ruhu şehirde kalmış. Bizim asıl gitme nedenimiz ise 1. Dünya Savaşında İngilizlere karşı kahramanca savaşarak şehit olan askerlerimizi ziyaret etmekti. Burada 4. Ordu 48. Tümen ile 143, 145 ve 191. Piyade Alaylarına mensup yaklaşık 300 Türk askerinin toplu mezarı bulunuyor. Anadolu’nun dört bir yanından gelip, Yuşa Vadi’sini koruyan ve İngilizlerin Kudüs’e gidişlerini engellemeye çalışan gencecik bir avuç asker.  Şehitlerin bulunduğu mağarayı ve çevresini gezerken bu gençler ne için, kimin için hayatlarını feda ettiler diye düşünüp, geride bıraktıkları hayalleri, aileleri için yüreğimiz burkuldu. Şimdi vatan topraklarından uzak burada yatıyorlar. Göz yaşlarımız sel oldu. Uzun süre Şehitlikten ayrılamadık.

Küçük bir müzenin de yer aldığı Şehitlik şimdi yemyeşil ağaçlar ve rengarenk güllerle süslü.

Salt’ta ayrıca Abu Jaber’in Evi, Arkeoloji Müzesi, Al Khader Kilisesi, St. George Orthodox Kilisesi, Hammam Caddesi gezdiğimiz yerler arasında. Büyük Cami ise tadilatta olduğu için göremedik.

JERASH (Ceraş)

Amman’a 50 km uzaklıkta bulunan Jerash Antik Kenti’nin kuruluşu M.Ö. 6.500 yılına kadar uzanıyormuş. Pek çok uygarlık şehirde yaşadıysa da ihtişamlı gelişimini Roma İmparatorluğu sağlamış. Ticaret yolu üzerinde bulunan şehirde vakti zamanında 20.000 kişi yaşıyormuş. Hal böyle olunca da Roma, şehir planlamacılığının mükemmel bir örneğini oluşturmuş. Ancak M.S. 749 yılında yaşanan şiddetli depremde yerle bir olmuş. Terk edilmiş. Zamanın ve çölün kumlarının arasında kaybolmuş. Ta ki 1806 yılına kadar. Sonrasında yapılan kazılarla gün yüzüne çıkartılmış.

Arkeolojik alana İmparator Hadrianus’un şehri ziyareti anısına yapılan Hadrian Kapısı’ndan giriyorsunuz. Ürdün’ün Petra’dan sonra en etkileyici antik kentine hoş geldiniz! 15.000 kişilik hipodromu, 56 sütunlu oval plazası, orijinal taşlarla döşeli ana caddesinin (Cardo Maximus) ortasında özenle yapılmış 2 katlı çeşmesi, 2.000 ve 5.000 kişilik tiyatroları, Artemis ve Zeus Tapınakları, katedral ve kiliseleriyle devasa bir şehir.

Bizim Efes ve Hierapolis’imizle boy ölçüşemese de etkileyici. Aklıma takılan “Topraklarımızdaki antik kentleri yağmalayan uygar ülkelerin neden buraya pek dokunmadıkları?” sorusuydu! Sahi, sizce neden?

ACLUN

Ürdün’ün kuzeyine çıkıldıkça görüntü çölden verimli topraklara doğru değişiyor. İşte Jerash’tan 26 km. ilerde bulunan Aclun Kalesi de meyve bahçeleri, zeytin ağaçları ve yeşil ormanın tam ortasında bulunuyor. Çok şaşırtıcı değil mi?

Haçlı saldırılarına karşı korunmak için Selahaddin Eyyubi’nin kumandanlarından İzzeddin Üsame tarafından inşa ettirilmiş. Ardından gelen devletler de yine hacıları korumak için kaleyi kullanmış. İlginç bir detay; Kahire, Şam ve Bağdat arasında sefer yapan posta güvercinleri için de dinlenme noktası olmuş. Tabii şimdi cep telefonlarıyla anında haberleşen bizler için bunu anlamamız biraz zor.

Dik tepede bulunan kalenin 4 kulesi ve geometrik mimarisiyle karşıdan heybetli bir görüntüsü var. Etrafı derin bir su bendi ile çevrili. Şimdi üzerinde bulunan köprü, vakti zamanında açılıp kapanıyormuş. Bu da kalenin zaptını bir tık daha zorlaştırıyormuş. İçerisi de çok iyi korunmuş. Hatta çevrede bulunan eserlerden oluşturulan minik bir müzesi var.

KUSEYR AMRA SARAYI

Sırada Amman’ın 85 km. doğusunda Unesco kültür mirasına girmiş bir Emevi Sarayı olan Kuseyr Amra var. Çöl sarayları içinde en ünlü olanı. Aslında çok büyük olan saraydan günümüze dinlenme salonlu ve hamam kısmı kalmış. Şimdi hamam deyip geçmeyin. Erken İslamiyet döneminde yapılan sarayın duvarlarında fresko tekniğiyle yapılmış inanılmaz resimler var.  Her ne kadar restorasyon yapılmışsa da geçirdiği yangın ve tahribatlardan dolayı pek çok fresk kaybolmuş. Dans eden rakkaseler, yıkanan kadınlar, avcılar gibi ilginç fresklerden başka bir de yıldız haritası var. İçeride aydınlatma yetersiz. O yüzden freskoları görmekte zorlandık. Fakat ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Kasr al Harrana ve Kasr al Azrak da yine Amman’ın doğusunda ve Kuseyr Amra Sarayı’nın yolu üzerinde. Biz buraları da ziyaret ettik ve beğendik. Zamanınız varsa mutlaka gezmenizi öneririm.

AMMAN

Sonunda başkent Amman’dayız! Kalabalık, beton ve yeşilden uzak olan şehir, ekonominin, sanatın, eğlencenin de merkezi. Ayrıca gerçek Ürdün kültürünü yakından görebileceğiniz tek yer. Diğer Arap ülkeleri gibi değil. Çok modern. İsteyen kapalı, isteyen açık geziyor. Kimse kimsenin inanışına, kıyafetine karışmıyor. Saddam öleli çok oldu ama hala Ürdün’de büyük bir hayran kitlesi bulunuyor. Fotoğrafları, çıkartmaları araçların camlarını süslüyor.

Citadel

Bu kısa açıklamadan sonra, İstanbul gibi tepeler üzerine kurulmuş olan şehri gezmeye Citadel yani Amman Kalesi’nden başlayalım! Şehre hakim bir tepede bulunan kale çepeçevre şehir manzarasına sahip. Burayı ziyaret etmek için öğleden sonrayı tercih edin. Hem kaleyi gezin hem de muhteşem gün batımını izleyin.

Görülen kalıntıların büyük kısmı Roma ve Bizans döneminden olsa da tarihi Bronz Çağına kadar uzanıyor. İçinde Herkül Tapınağı, Bizans Kilisesi, Emevi Sarayı, arkeoloji müzesi gibi pek çok yer barındırıyor.

Roma Amfi Tiyatrosu

6.000 kişilik amfi tiyatro, şehrin göbeğinde yer alıyor. Çok iyi durumda olan tiyatro halen pek çok konser ve gösteriye ev sahipliği yapmaya devam ediyor. İçinde 2 tane de minik müze barındırıyor.

Tiyatronun hemen yanındaysa Odeon bulunuyor. Oraya kadar gitmişken göz ucuyla da olsa görmenizde fayda var.

Amman’da gezilecek çok yer var. Lüks dükkanların, şık kafelerin olduğu Rainbow Caddesi, eski şehir merkezinin olduğu Al Balad’ı, Bukhari Pazarı, şimdi o ihtişamı olmasa da, Memlükler zamanında dünyanın en önemli şeker pazarı olan Souq al Sukar yani şeker pazarı görebileceğiniz ilginç yeler arasında.

Şehirde pek çok cami var. Al Hüssein Camisi en eski camii. Hz. Ömer’in yaptırdığı söyleniyor. Maalesef tadilattaydı. Kral Abdullah Camisiyse 3.000 kişi kapasiteli mavi mozaik kubbeli gösterişli bir camii. Burasıyla ilgili nahoş başlayıp, hoş biten bir de anım var. Ziyaretimiz sırasında girişte, hırkamı giyeyim filan derken nasıl olduysa telefonumu orada bırakmışım. Camiyi gezdik, dışarı çıktık. Aradan nerdeyse 1 saat geçti. Telefonumu arıyorum yok. Hemen camiye geri döndük. Caminin girişinde bırakmışım. Yetkililer sağ olsun iade etiler de bir “OHHH…” çektim

Gelelim Ürdün’ün yemek kültürüne! Hemen hemen her yerde bulunan falafel ve humusları çok lezzetli. Hashem’de de yedik ama Abu Jbara’yı şiddetle tavsiye ederim.

Pita ekmeği, zahter salatası, şiş kebab, şavurma yediğimiz ve beğendiğimiz lezzetler oldu.

Künefeyi pek çok yerde denedim. Herkesin çok methettiği, hatta Kralın bile gelip künefe yediği Habibah’ta da yedim ama bana ağır ağdalı ve yumuşak geldi.

Bir de 30 yıl önce evlenerek Ankara’dan Amman’a gelin giden Ayfer Hanım, eşi ve oğluna misafir olduk. Onları rahatsız etmemek adına bir çay içip sohbet edelim dedik ama bize mükemmel bir sofra hazırlamış.  Geleneksel yöntemle pişirdiği Tavuklu Maklubesi çok lezzetliydi. Bu ziyaretimizle Amman’daki gezimizi tamamlamış olduk.

Gelecek sayımızda yeni bir yerde buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın.

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…

 

Loading

Paylaş :

Comment here