Cava Adası’ndaki gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Trenle yaptığımız gece yolculuğundan sonra Yogyakarta’dan 5 buçuk saat sonra Malang’a ulaştık.
Tumpak Sewu Şelalesi
Kalacağımız hostelin sahibi Inni bize araç gönderince çok rahat hostelimize gittik. Aylar öncesinden yazışmış, programımızı yapmıştık. O yüzden Inni “Yarın hava yağmurlu olacak, bugün şelaleye giderseniz iyi olur.” deyince apar topar kahvaltımızı yapıp hareket ettik. Sabahın erken saati olsa da çalışanlar çoktan yollara düşmüştü. Kafalarında kaskları motorlarının üzerinde “Atom Karınca” misali trafiği felç etmekle meşgullerdi. Şehri boydan boya geçtik ama ardı sıra sıralanan köyler şehir trafiğini aratmadı. Zorlu bir araç yolculuğundan sonra Tumpak Sewu Şelalesi’ne ulaştık.
Rehber eşliğinde girilebildiği için kapıda giriş ücretini ödeyip rehberimizin peşi sıra patikadan aşağıya inmeye başladık. İlk önce seyir terasına geldik. Iguazu’ya benzetildiğini okumuştum. Çok zorlarsak bebek Iguazu denilebilir. Şelale kendine özgüydü ve karşıdan görünüşü çok güzeldi. Sıkıntı şu ki hava bulutlu, hafif yağmur atıştırıyordu.
Şelalenin altına inmek için dar çamurlu patikadan yürümeye başladık, ardından taş merdivenler ve son olarak demir merdivenlerden aşağıya indik. Herhalde merdivenlerin eğimi 90 derece vardı. Merdiven aralıkları da düzensiz ve çok yüksekti. Oflaya poflaya merdiveni bitirdik ama yolun en atraksiyonlu kısmına da ulaşmış olduk. Hafif yağan yağmur işi azıtmıştı. Yolumuzun üzerindeki taşlı dereden ip inişiyle aşağı inmemiz gerekiyordu. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın! Hep birlikte başarıyla bu parkuru da atlattık. Yol devam ediyordu. Çamurlu patikanın kestiği gürül gürül akan nehrin üzerindeki 2 uyduruk köprüyü geçtikten sonra şelalenin dibine ulaştık. Yağmur kesilmiş olsa da bu sefer şelalenin suyundan ıslanıyorduk. Rüzgar da şiddetini arttırmıştı. Islak kediler gibi titresek de şelalenin güzel fotoğraflarını çekmeyi bitirmeden dönmedik. Aynı zorlu parkurları aşıp aracımıza döndüğümüzde yorgunluktan dilimiz bir karış sarkmıştı. Herkes minibüsün arkasında uyumak isteyince bana gün doğdu. Şoförün yanına video çekmek için oturdum. Yolumuzun üzerindeki köylerin gençleri araçları durdurup şeffaf turkuaz rengi bir takım sıvılar veriyordu. Biz de aldık. Şoförümüz ramazan ayı olduğu için hayır olarak meyve suyu dağıttıklarını söyledi. Aslında tam olarak ne meyve suyuydu, ne de tatlı hafif jölemsi şekerli bir içecekti ve çok lezzetliydi. Sabah 7:30’da ayrıldığımız hostelimize 21:00’de dönebildik.
Malang Şehir Gezisi
Ertesi gün şehri gezdik. İlk durağımız Gökkuşağı Mahallesi oldu. Hikayesi şöyle: Üniversite öğrencileri bir boya fabrikasıyla anlaşarak sosyal sorumluluk projesi başlatmış. Üç fakir mahalleyi resimlerle, atık malzemelerle süsleyerek renk katmışlar. Amaçları bu bakımsız yeri turizme kazandırmakmış. Gerçekten de çok başarılı olmuşlar. Şimdi gelen tüm turistler ilk önce burayı geziyor.
Gökkuşağı mahallesinden sonra Otel Tungu ve Saigon Restoran’ı gezdik. Buralar gerçekten otel ve restoran aynı zamanda özel müze. Ücretsiz, rahatlıkla gezilebiliyor. Çok beğendik.
Şehrin en ünlü kafesi Kawasari’de kahve içtik. Burasını özellikle tavsiye ederim. Sunumlarıyla, lezzetiyle çok başarılılardı.
Hostelimize erken döndük. Çünkü gece yarısı Bromo Volkanı’nda gün doğumunu izlemek üzere yola çıkacaktık.
Bromo Volkanı
Saat tam 00:00’da araç geldiğinde hepimiz hazırdık. Bindik ve uyumaya başladık. Araç nasıl gidiyor anlatamam. Kelle koltuk turizm şeklinde. Biz de göz açacak hal yok. Neyse bir yere geldik. Yol bitti. Araç değiştirip stabilize yoldan jeeple devam ettik. Gün doğumunda King Kong tepesindeki seyir terasına ulaştık. Bromo’yu uzaktan gördük. Pofur pofur gaz püskürtüyordu. Burada kahvaltımızı yaptıktan sonra tekrar jeeple Bromo’ya en yakın köye gittik. Güneş altında yarım saatlik sıkı bir yürüyüşle Bromo’nun dibine ulaştık. Başladık merdivenlerden tırmanmaya. Siz deyin yüz, ben diyeyim ikiyüz basamak sonra kraterin ağzına geldiğimizde Hindu Tanrısı Ganeş bizi karşıladı. Bromo homur homur homurdanıyordu. Aşağıda sarı sülfür görünüyor ve kötü kokuyordu. Uzun süre hayran hayran fotoğraflar, videolar çekip güneşin yakıcı sıcağında per perişan geri döndük. Direkt uykuya geçtik. Yarı yolda tur bize kahvaltı niyetine yemek verdi. Pirinç pilavı üstüne yağda yumurta ve yanında kahve. İştahla yiyip, acele araca dönüp uykuya devam ettik. Saat 14:00 gibi hostelimize döndük. Sevgili ev sahibimiz Inni’yle vedalaşıp hızlıca gara gittik. Hava iyice kapatmış ve yağmur başlamıştı.
Tren vaktinde geldi ancak tek tipti ve çok eskiydi. Yapacak bir şey yok. Sallana sallana düştük yollara. İftar vaktinde bir yerleşim yerinde durdu. Tüm yolcular inip garda iftar yaptı. Sonra tekrar hareket etti. Yolumuz uzundu. Dilenci vapuru gibi her yerde durdu. Sürekli dolup dolup boşaldı. Sonunda Banyuwangi’ye ulaştık. Hostel sahibimiz araçla bizi aldırdı. Kendimizi yataklarımıza attık. Uyuduk diyemeyeceğim, bayılmışız.
Banyuwangi
Sabah şakır şakır yağan yağmur sesiyle uyandık. Kahvaltı yapıp, yağmurun biraz kesilmesini bekledik. Sonra yürüyerek şehir merkezine gittik. Malang gibi Banyuwangi’nin de ortasından nehir akıyordu. Kıyısındaki evler renk renk boyanmıştı. Yola devam edince kocaman camiye ve pazar yerine ulaştık. Pazarda birbirinden farklı ve lezzetli meyvelerle, okyanus balıkları satılıyordu. İlgi ve merakla gezip, meyvelerin tadına baktık. Ardından Boom Plajı’na ulaştık. Sıcak lavların okyanusun tuzuyla etkileşime girerek oluşturduğu siyah kumsal karşıdan çok etkileyiciydi. Hava kapalı ve çok dalgalıydı. Kumsalda zaten kimseler yoktu. Hint Okyanusuna sadece ayaklarımızı sokabildik. Karşıdan Bali Adası’nı gördük. Okyanus ve kıyı o kadar pisti ki anlatamam. Dalgalar sahili çöplüğe çevirmişti. Gittiğimiz her yerde gördüğümüz bu manzara bir kez daha içimizi acıttı. Görünen o ki insanoğlunun yarattığı bu çöpler dünyanın sonunu getirecek! Akşamüzeri nehir kıyısındaki balıkçıların mangalda pişirdikleri büyük balıklardan yedik. Ekstra sos falan kullanmamışlardı. Balık, balık tadındaydı farklı bir lezzet bulamadım.
Akşamüzeri hostele erken döndük. Ertesi gün programımızda Lijen Volkanı vardı.
Lijen Volkanı
Tur bizi 02:30’da aldı. Güya bize özeldi. Gelen aracın içinde 5 kişi daha vardı. Ses etmedik. 1 saatlik yolculuktan sonra milli parkın girişine ulaştık. Burası kafeler, dükkanlarla doluydu. Gruplar gelmiş yürüyüşe hazır bekliyordu. Rehberimiz gaz maskesi ve kafa lambalarımızı verdi. Saat 04:00’te Milli Park açıldı ve kafa lambalarımızı yakıp, hurra hep birlikte yürüyüşe başladık. Patika belirgin hiç rehbere gerek yok ama milli parka rehbersiz girişe izin verilmiyor. Taşlı, dar patikanın kenarında el arabalı yerel halk, “Taksi taksi” diye bağırıyor, müşteri kapmaya çalışıyorlardı. Yürüyüşçülerse gün doğumundan önce kraterin ağzına ulaşmak ve mavi ışığı yakalayabilmek için bir yarış tutturmuşlardı.
Lijen krater ağzında görülen mavi ışıklar sülfürün yanmasıyla oluşuyormuş. Yağmur zamanı gölün üzeri suyla kaplandığı için sülfür yanmıyormuş. O yüzden havanın çok ısınıp, suyun buharlaşması gerekiyormuş. Şimdi yağmur yağdığı için görülmüyormuş. Bunu Ari ve İni’den öğrenmiştik. Rehber de söyleyince sakin sakin kratere tırmandık. 2-3 yer çok dikti. Fakat yürünemeyecek gibi değil. Ne de olsa volkanın ağzına çıkılıyor. Ama azimle kratere ulaştık.
Hava kapalı ve yağmur “Geliyorum haaa!” dediğinden harika bir gün doğumu göremedik. Kratere ilk ulaştığımızda dumandan bir şey görünmedi sonra güneş çıkınca kraterin içindeki zümrüt yeşili göl birden belirdi. Manzara çok güzeldi. Geniş kraterin büyük kısmını yürüyüp, fotoğraflar çektik.
Taksiciler çok ilginçti. Tahta el arabasına oturttukları yolcularını 2 kişi çekiyor, 3.sü arkadan itiyordu. İlk taksinin çıtı pıtı bir kızı, diğerlerinin insan azmanı iki Çinliyi, yine çam yarması gibi bir Avrupalıyı çektiklerini gördüm. Çoğunluk yürüdü.
Hostele döndüğümüzde hava iyice kapatmıştı. Apar topar eşyalarımızı alıp limana geçtik. Tam biletlerimizi almıştık ki kıyamet koptu. Yağmur yağmıyor sanki basınçlı su püskürtülüyordu. Gemi bize baktı, biz de gemiye. Öylece kaldık. Yapacak bir şey yok yağmurluklarımızı giyip, kısa bir aradan geçip, hoplaya zıplaya gemiye ulaştık. Böylece Jakarta Adası’ndaki serüvenimiz de bitmiş oldu.
Gelecek sayımızda başka bir ülkede buluşmak üzere, sağlık ve mutlulukla kalın.
Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…
- Bali Adası/ Endonezya (3) - Kasım 29, 2024
- BaliAdası/ Endonezya (2) - Kasım 1, 2024
- Portekiz Gezi Notları 4 Lizbon ve Sintra - Ağustos 27, 2024
Comment here