Seçimlere yaklaşık bir ay kaldı. 31 Mart 2024 Pazar günü, başta belediye başkanları olmak üzere mahalli idareleri seçmek için sandığa gideceğiz. Demokrasinin gerekleri ve hukuka uygun bir seçim olmasını, ülkemize iyilikler, güzellikler getirmesini temenni ederim.
YSK’nın ilan ettiği listeye göre, 36 parti seçimlerde aday göstermeye hak kazanmış, bunlardan bir tanesi seçimlere girmeyeceğini bildirmiş. Seçim oy pusulaları bağımsızlarla birlikte, onlarca isim ve partiden teşkil etse de, başkanlık sistemine geçtikten sonra, tıpkı ABD’de olduğu gibi tüm okumalar iktidar partisi ve ana muhalefet partisi üzerinden yapılıyor.
Seçim sonuçları ne olursa olsun, seçim sonrası her iki tarafın da zaferlerini ilan edecekleri verileri mutlaka olacaktır. Öyle ya, rakamlar ve parametreler o kadar değişik ki!…. Toplam oy sayısı ve oranı, toplam kazanılan/kaybedilen belediye sayısı, toplam kazanılan meclis üyesi sayısı, el değiştiren belediye başkanlıkları… Siyasi partiler hep bu veriler üzerinden hareket edecek ve lehte olan verileri, önceki yıllarda olduğu gibi zafer olarak halka anlatacaklar.
Akıllara “Kazanılanlar kazanıldıktan, kaybedilenler kaybedildikten sonra, sayılar üzerinden zafer çıkarmanın ne anlamı olacak?” diye bir soru gelebilir. Siyasiler için mahalli idareler birer ara duraktır. Asıl olan, merkezi hükümete sahip olmaktır. Buna sahip olabilmek için yerel yönetimler bir basamaktır. Buna örnek teşkil edebilecek, siyasi hayatımızda gerçekleşen bir olayı ve buna istinaden yaşadığım bir anımı, yeri gelmişken anlatmak isterim.
1980 darbesinde sonra, askerlerin hazırladığı 1983 anayasa gereği, 12 Eylül’deki siyasi parti yöneticilerine siyasi yasak gelmişti. 1987 yılında, dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın teklifi ile bu yasakların kaldırılması için anayasa değişikliği için referandum kararı alındı. Tüm diğer partiler siyasi yasakların kaldırılması için propaganda yaparken, teklifi getiren Anavatan Partisi, yasakların kaldırılmaması yönünde “HAYIR” propagandası yaptı. Öyle ki, dönemin bakanlarından Güneş Taner’in giyip meydanlara çıktığı ve üzerinde “NO, NO, NO” yazısı bulunan tişörtle, bu çalışmalarda yer almasından dolayı, adı da “Mister NO”ya çıkmıştı. Referandum sonucu % 50,6 “EVET” oyuyla yasaklar kaldırıldı.
Aradan yıllar geçtikten sonra, demokrasi ile ilgili bir toplantıda konuşmacı Güneş Taner’di. Toplantı sonrası sohbet ederken, “Güneş Bey, siz yıllar önce üzerinde NO,NO,NO yazan tişörtle sahalara inmiş ve siyasi yasakların kaldırılmaması için propaganda yapmıştınız, bugün de demokrasiyi anlatıyorsunuz. Bu bir çelişki değil mi” diye bizzat sorduğumda, “hayatım yasakların kaldırılacağını Turgut Bey de, biz de biliyorduk. Ama biz o gün bu şekilde sahaya inmeseydik, EVET oranı % 50,6 değil, % 95 olur, o gazla gelen Süleyman Demirel ilk seçimde, bizi sandıkta silip süpürürdü.” demişti.
Bu sebepledir ki, bir sonraki genel seçimlerde pozisyon almak adına gerek iktidar, gerek muhalefet partileri bu seçimde elde ettikleri verileri birer zafer gibi parlatarak, bizlere sunma çabası içine gireceklerdir.
Şahsi kanaatim o ki; bu seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanacak taraf siyaset yarışının galibi olacaktır. Bir tarafta bu zamana kadar girdiği tüm seçimleri kazanmış, ancak son seçimde Cumhurbaşkanlığı seçimini hiç de alışık olmadığı şekilde ikinci tura bırakmış iktidar partisi ile diğer tarafta ise İBB başkanlık koltuğunda oturan ve son seçimden sonra yönetim kadrolarını revize etmiş ve bagajlarını biraz olsun azaltmış ana muhalefet partisi… İstanbul’u kazanan siyasi parti, bir sonraki genel seçimlerde, iktidarın da en güçlü adayı olacaktır.
Diğer şehirlerde yaşayan okurlarım bağışlasınlar. Ama bu sefer İstanbul’da bir ayrıcalık tanıyacak ve İstanbul’un sorunlarını anlatacağım. Aslında bunlar sadece İstanbul’un değil, hızlıca büyüyen tüm metropollerin sorunu…
Peki İstanbul’un ve İstanbullu’nun ihtiyaçları nelerdir? Mahalli idareler yasal mevzuat ve finans kaynaklarıyla bunların ne kadarını yerine getirebilir?
* Her geçen gün, mukadder olan Büyük İstanbul Depremi’ne biraz daha yaklaşmakta, şehrin plansız yapısı ve çürük binalar başlı başına bir sorun.
* Trafik ve ulaşım en büyük sorun. Lastikli araçların geçeceği yol, köprü, tünel gibi yatırımların çözüm olmadığı, ulaşımın tek çözümün raylı toplu-taşıma olacağı ortada. (İBB bu konudaki yatırım kararları ve yatırım finansmanına erişimin merkezi hükümet tarafından engellendiğini, verilmesi gereken ödeneklerin zamanında verilmediği, mahsup edildiği iddiasında)
* Ev sahibi olamamış vatandaşlarımıza güvenli ve uygun ödeme koşullarıyla konut ihtiyacı.
* Otopark, yeşil alan, çocukların oynamaları ve yaşlıların nefes alabilmeleri için park ihtiyacı.
* Çalışan ailelerin bebekleri ve çocukları için kreş ve yuva ihtiyacı.
* Yaşlılar ve bakıma muhtaçlar için bakımevleri ihtiyacı.
* Kayıt içindeki esnafın, kayıt dışı ve/veya seyyar ile haksız rekabetini önlemeye yönelik etkin denetim.
* Üniversiteliler için yurt ihtiyacı.
Bunların altına onlarca başlık ilave etmek mümkün. Bir de belde, ilçe, il veya büyükşehir belediyelerinin kendileri arasındaki YETKİ bölgesi konusu ile Belediyeler, Karayolları, İl Özel İdareleri, Bakanlıklar, İdari Kurum ve Kuruluşlar ile kamuya hizmeti veren özel kurum ve kuruluşlar arasındaki GÖREV tanımı, hizmeti kimin yapacağı, kimin yapmayacağı, kimin yaptırmayacağı ayrıca tartışılan ve gündemi işgal eden başlıklar.
Yukarıda sıralanan temel sorunlara çözüm üretildiğinde, diğer sorunların çözümü kendiliğinden gelecektir. Hepimizin beklentisi; ülkemizde ve yaşadığımız yerlerde, güzellikler içinde yaşamak… Ama sadece bugün değil…
- Devletimiz güçlüdür. Peki,adil mi? - Ekim 7, 2024
- Her Şeye Rağmen Yine Vatan - Ağustos 27, 2024
- GIDA GÜVENLİĞİ İÇİN YENİ (TUHAF) UYGULAMA - Temmuz 18, 2024
Comment here