Bulutlar Ülkesi Karadeniz’in Sarıtaş Yaylasında, İmdat Yılmaz’ın oberjinde hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz.
Sabah kalktığımızda Mamure çoktan işlerini tamamlamış, kızarttığı pişilerin kokusu yukarıya gelmişti. Hep birlikte neşeyle kahvaltıyı hazırlayıp, demli çay, hoş sohbet eşliğinde güne başladık.
Sarıtaş Yaylası
Öncelikle yayladan bahsetmek istiyorum. 2.250 m. yükseklikte bulunan Sarıtaş Yaylası,büyük bir vadiyi Sıçanyurdu ve Arnastal Yaylalarıyla paylaşıyor. 3 yaylanın oluşturduğu bölge çok gelişmiş. Kasap, fırın, lokanta, alabalık çiftliği ne ararsanız var. İhtiyaç olan hemen hemen her şeye kolaylıkla ulaşabiliyor. Yaylalarda hayvancılık yapılıyor. Her yıl Nisan, Mayıs ayları arasında yaylacılar, hayvanlarıyla birlikte bölgeye geliyor. Ekim ayında açan ve yaylacıların “vargit” çiçeği olarak adlandırdıkları mor ve beyaz renkli çiğdemlerin açmasıyla dönüşe geçiliyor. Zengin bitki örtüsü, yabani hayvanları, mis gibi temiz havası, kuş sesleriyle cennetten bir köşe. Bölgeye gitmeyi düşünürseniz İmdat (Tel:05322024750) size yardımcı olur.
Doğa Yürüyüşü
Kahvaltıdan sonra sabahımızı; sisli, dumanlı, muhteşem bir Karadeniz havasında yaptığımız doğa yürüyüşü ile taçlandırdık. Santa’nın mahallelerinden olanBinatlı’dan başlayıp, İşhanlı’ya gidip döndük. Rengârenk çiçekler, mantarlar veyeşilin binbir tonu gizemli siste bir göründü, bir kayboldu. Uzun boylu ağaçlar yamaçlarda daha devasa görüntüler oluşturdu. Dönüş yolumuzda Yanbolu Deresinin üzerinde bulunan iki köprüden geçtik. Taş köprülerin üzeri otlar, yosunlarla örtülü olduğu için sanki dere doğal bir tünelden akıyordu. İlk köprü çok güzeldi. Ancak ikinciköprünün ayağına, yol açarlarkeniş makinası zarar vermiş. Çok üzüldük! Umarım yaptıkları eşekliği fark eder ve tamir ederler.
Dönüşte Binatlı Kilisesini de ziyaret ettik. 3 nefli büyük bir kilise. Çatısı örtülü. Zemini toprak ve duvarlardaki freskler kaybolmuş. Yine de taş bina ayakta. Anlaşılan zamanında büyük bir cemaati varmış.
Çataltepe Şehitliği
Bölgede bir de şehitlik var. 1914-1916 yılları arasında Rusların bölgeyi işgali sırasında, Rus askerleriyle askerlerimiz arasında yoğun ve çetin savaşlar olmuş. Çok sayıda askerimiz buralarda şehit düşmüş. Mücadeleye devam eden ordumuza karşı duramayan Rus Ordusu geri çekilmek zorunda kalmış. İşte bölgede bulunan şehitliklerden biri de Çataltepe Şehitliği. Halkın tespit ettiği şehit mezarlarının kimisi mermer, kimisi taşlardan yapılmış. Başuçlarına şiirler yazılmış. Kim bilir hangi vatan toprağından gelip buralarda kaldılar. Bizim için toprağa düşmüş kahraman dedelerimizi ziyaret ederken burnumuzun direği sızladı. Nur içinde yatsınlar!
Çakırgöl
Yaylalarda en çok ziyaret edilen ya da mangal yapılan yerlerden biri de Çakırgöl. Oraya gitmeden önce çok yakınında bulunan ve halk arasında Acısu olarak adlandırılanmadensuyu kaynağına kısa bir yürüyüş yaptık. Kaynağın çevresi yemyeşil çayırlar, çiçeklerle çevrili. Akan su kendine minik bir dere oluşturmuş. Kenarında oturup hem piknik yaptık hem de sağlıklı madensuyundan içtik.
Acısu’nun biraz ilerisinde bulunan Çakırgöl’e gittiğimizde sisler ve bulutlar içinde masalsı görüntüsü vardı. Çakırgöl, kıyısındaki kayalıklardan çıkan su gözelerinden besleniyordu. Vee İmdat bize babaannesinden öğrendiği Çakırgöl’ün efsanesini anlattı. Gölün etrafında yedi kere dönüp, “Ejderha biz geldik.” diye bağırınca gölün sularının kabardığını, yükseldiğini, bunun üzerine “Yetiş ya Ali.” diye bağırınca da suların tekrar sakinleştiğini söyledi. Sonra da Hz. Ali’nin atının kayaların üzerinde bıraktığı nal izlerini gösterdi. Gerçekten de kayalardaki çukurlar at nalı şeklindeydi. Zamanımız kısıtlı olunca gölün etrafında bir kere dönüp ejderhaya seslendim ama sanıyorum bir kere dönmem onu uyandırmaya yetmedi. Bir daha gidersem kurallara uygun hareket edeceğim. Bakalım gelecek mi?
Sümela Manastırı
Sümela Manastırına hep Akçaabat, Maçka üzerinden gitmiştik. Bu sefer İmdat, bizi yukarıdan dağlardan götürdü. Çam ormanının içinde, yeşil ve mavinin birbirine karıştığı manzaranın tam ortasındakayalıklara yaslanmış vakur görüntüsü bizi bizden aldı.
Gerçek adı Meryemana Manastırı, Sümela ise Rumca adıymış. Kuruluşu ile ilgili farklı efsaneler var. İşte bunlardan bir tanesi;Efsaneye göre Atinalı iki keşiş Barnabas ve Sophronios aynı rüyayı görmüş. Rüyalarında Aziz Luka’nın yaptığı “Meryem’in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikon”unu bir mağarada görmüşler. Burasını bulup bir kilise yapmak üzere birbirlerinden habersiz Trabzon’a gelmişler ve karşılaştıklarında birbirlerine rüyalarını anlatmışlar. Sonra da rüyalarında gördükleri mağarayı ve içinde de (efsane bu ya) Aziz Luka’nın yaptığı ikonu (Panagia Sümela İkonu) bulmuşlar. Dağın yamacındaki bu mağaranın olduğu yere(tahminen 375-379 yılları arasında) kiliseyi yapmışlar. Yine tahminen Trabzon İmparatoru III.Alexious (1349-1390) zamanında kilise, manastır halini almış. Sonrasında gelişmiş, büyümüş. Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim bile bu etkileyici manastırı ziyaret edip hediyeler vermiş. Ta ki Rus işgaline kadar her şey çok iyiymiş. İşgal sırasında bağımsız bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargâhı olmuş. Böyle olunca da manastırdaki rahipler mübadele ile Yunanistan’a gönderilmiş. Giderlerken bu çok önemli ikonayı ve Hz. İsa’nın gerildiği çarmıhın bir parçasını, manastırın hemen altında bulunan Azize Barbara (Aya Varvara) Şapelinin içine gömmüşler. 1931 yılında Yunan Başbakanı Venezelos, Başbakan İsmet İnönü’yle görüşerek bu kutsal eşyaları almak için izin istemişTürk askerleri eşliğinde bir heyetle gömüldükleri yerden çıkartılarak Yunanistan’a götürülmüş. 1952 yılında Yunanistan’da Vermion Dağı’nda Yeni Sümela adında bir manastır inşa edilerek bu kutsal emanetler oraya götürülmüş.
Sümela’ya ilk defa 1989’da gittik. Aracımızı yol kenarına bırakıp manastıra ulaşmak için uzun bir yol yürüyüp, keçi yolunda sıkı bir tırmanış yapmıştık. İkinci defa 1991’de gittik. Yine patika ve keçi yolunu kullanarak ulaşmıştık. Henüz restorasyon yapılmamıştı. Dış duvarların %50’si ancak vardı. Odalar, yemekhane falan hak getire. Meryem ve Hz.İsa’nın hayat hikayelerinden bölümler, Adem ile Havva gibi İncil’de geçen konuları anlatan freskler (tahrip edilmiş olsa da) müthişti! Daha sonra pek çok kez gittik. Son halini alana kadar geçirdiği değişikliklere şahit olduk.
Bizden bir gün önce Sümela’da, Meryemana’nın göğe yükselişi (ölüm yıldönümü) nedeniyle düzenlenen, Fener Rum Patriğinin yönettiği bir ayin vardı. Yani kapalıydı. Gittiğimizdeyse açık ve çok kalabalıktı. Tur rehberleri her dilde ziyaretçilere freskleri anlatıyordu.Sümela’nın hak ettiği değeri görmesi, fresklerin zamanın ve insanların yok ediciliğinden korunmuş olması, manastırın eski şaşalı günlerine dönmeye başlaması bizi mutlu etti.
Bize bu güzel programı hazırlayan sevgili arkadaşlarımız İmdat ve Mamure’den ayrılmak zor oldu. Gösterdikleri misafirperverlik için çok teşekkür edip düştük yollara.
Ortamahalle Akçaabat
Akçaabat Belediyesi’nin restore edip kullanıma açtığı tarihi konakların olduğu Ortamahallenin, tepede bulunması nedeniyle manzarası muhteşem. Osmanlı döneminin taş konakları, Arnavut kaldırımları ve çeşmelerine hayran kalıyorsunuz. Halen öğretime devam eden taş mektebi ve kapalı bir kilisesi var. Büyük ihtimal bir Rum mahallesiymiş. Akçaabat köfte, karalahana çorbası, Laz böreği, sütlaç gibi yöresel yemekleri yiyip nefis çay içebileceğiniz restoran ve kafelerde var.
Göğceli Cami Çarşamba
Bu gezimizin son durağı Selçuklu zamanından kalan en eski ahşap camii olma özelliğine sahip Göğceli Cami. Neredeyse 820 yaşında.Çarşamba’nın Göğceli mezarlığının içinde bulunuyor. Halk arasında “Çivisiz Cami” olarak da biliniyor. Yapımında kestane, dişbudak, karaağaç kullanılmış. 300 kişinin içinde namaz kılabildiği dikdörtgen şeklindeki caminin minaresi yok. Tavanlarında kök boyalarla yapılan birbirine benzemeyen bitki ve değişik formlu motifler var.
820 yıl önce yapılan ahşap cami nasıl bir teknikle yapıldıysa çürümemiş, depremlerde zarar görmemiş ve hala ayakta. Yeni yaşadığımız depremdeyse “Kahramanmaraş’ta bulunan Ebrar Sitesi yüzlerce kişiye mezar oldu!”diyorum ve yorumu size bırakıyorum.
Şimdilik hoşça kalın. Gelecek sayımızda bakalım nerede buluşacağız.
Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…
- BaliAdası/ Endonezya (2) - Kasım 1, 2024
- Portekiz Gezi Notları 4 Lizbon ve Sintra - Ağustos 27, 2024
- Portekiz Gezi Notları 3Güneye Doğru - Temmuz 2, 2024
Comment here