Kategori Dışı

Kurabiye: Ben Tablo Değilim

KURABİYE: BEN TABLO DEĞİLİM

Başlığı yazarken Erol Büyükburç’un “Ben saksı değilim. Bana saksı muamelesi yapmayın.” Sözünden esinlendim.
İnsanoğlunun bazı ihtiyaçları zaruri iken bazı ihtiyaçları keyfidir. Örneğin; yeme- içme, barınma, giyinme gibi ihtiyaçları zaruri iken; sinemaya gitmek, masaj yaptırtmak vb. ihtiyaçları keyfidir.

Zaruri ihtiyaçları keyfi ihtiyaçlardan ayıran nokta şudur: zaruri ihtiyaçlarımızı karşılaşmadığımızda hayatımız ya da yaşam kalitemiz tehlike altına girer. Keyfi ihtiyaçlarımız karşılanmadığında ise sadece keyfimizin kahyası buna biraz bozulur o kadar.
Gerek insanın estetik anlayışı, gerek pazarlama sektöründeki gelişmeler insanın keyfi ihtiyaçlarını zaruri ihtiyaç kategorisine sokup bu amaç uğruna savaşmasına neden olmuştur.
Bundan yıllar yıllar önce Sokrates şunu söylemiştir: “İnsanın ağzı, burnu ve gözünün yüzünde(aynı bölüm ve yakın yerlerde) bulunması tesadüf değildir. İnsan görüp de beğenmediğini, kokusundan haz etmediğini yanlışlıkla da olsa ağzına götüremez. Çünkü zihin uyarı verir ve onu yemek istemez.”
Tam olarak cümleleri hatırlamıyorum. Ama söylemek istediği budur.
İnsanlar fani varlıklar olduklarından ötürü bir şeyleri ölümsüzleştirmeyi severler. Heykel, resim vb. sanat eserlerinin en önemli yapılış amacı da budur. Ama unuttuğumuz bir şey var. Manzara resimlerini duvara asıyor ama doğayı kirletiyoruz. Çocuklarımıza kedi, köpek gibi hayvan oyuncakları alıyoruz ama hayvan sevgisi aşılamıyor; hayvanları aşağılayıp hor görüyoruz.
Gıdalara gelecek olursak gıdaları bir tablo olarak görüyoruz. Tam bir tablo. Karşınızda iki restoran mevcut. Biri organik ürünleri kullanarak hijyenik koşullarda bir tabak hazırlayıp önünüze konuluyor. Görsel açıdan çok cezbedici değil. Diğer restorantta ise aynı yemek görsel açıdan sizi cezbedecek şekilde sunuluyor. Ama kullandığı ürünler hormonlu, tarım ilacı kalıntısı mevcut vs.  Biri “tablo” gibi, biri “yemek” gibi. Hangisini tercih edersiniz?
Bir kafeye gidip yıldız şeklinde kurabiyelerden sipariş veriyorsunuz. Gelen kurabiyelerde yıldız şeklinin yamuk olduğunu fark ederek kurabiyeleri şikayet ediyorsunuz.
SEN DE AZ PİCASSO DEĞİLSİN
Aslında yemek değil, tablo yemek istiyoruz. Hepimizin beynine yapışmış bir Picasso virüsü var. Bize sürekli estetik açıdan estetik uyandıran ürünler yememizi öğütlüyor. Beynimizi ele geçirmiş. Garibim mide de ne versen yiyor oburum. “ Gönder abi gönder. Yeter ki boş kalmasın”.
Bağırsaklar : “ Sıkıştırıyorum. Ama ne kadar bağırsam da söz dinletemiyorum.” Diyor. Sonra bir de espiri patlatıyor: “ bağırsak suç, bağırmasak suç”
Vücuttaki diğer organlar da ne yapsın. “ Beyin beyimizdir” diyorlar. Organlarımızın bir zihin mekanizması yok. Dolayısı ile yemek ağızdan içeri girdiğinde mesele bitiyor.
Kurabiye abimize kulak verelim. Kurabiye abimiz der ki: “ Ben tablo değilim. Bana tablo muamelesi yapmayın.”
Bir sonraki sayıda görüşmek dileği ile,

Tablo kadar güzel, Hipokrat kadar sağlıklı kalın. Saygılar, sevgiler…

 

Loading

Büşra Gülşah Güncü
Latest posts by Büşra Gülşah Güncü (see all)
Paylaş :

Comment here