Bundan tam bir yıl önce kaleme aldığım ve bu sütunlarda yayımlanan yazıda, kaynakları hoyratça harcadığımızı ifade etmiş ve uzun zamandır kenarında oturduğumuz uçurumdan hep birlikte aşağıya yuvarlanacağımızı söylemiştim.
Bazen, olayın içindeyken ve yaşarken neresinde olduğunuzu bilemezsiniz. Üzerinden zaman geçtikten sonra, yorumlar yapılır ve değerlendirilmeye çalışılır. Uçurumun hala kenarında mıyız, yoksa aşağıya doğru yuvarlanıyor muyuz, bunu şimdilik tespit edemiyoruz.
6 Şubat’ta başlayan ve 15 milyon insanı etkileyen depremler serisi onbinlerce canımızın kaybına, milyonlarca insanın yuvasız kalmasına, yüzbinlerce binanın yıkılmasına sebep oldu. Bu kadar acının yanında işin ekonomik tarafının hiç lafı olmaz. Konunun uzmanları faturayı sürekli yukarıya doğru güncelliyorlar.
Ekonomik olarak zaten zor durumdaydık. Seçim yılındayız. EYT ve geçen hafta Meclis’ten geçen borçların yeniden yapılandırılmasını da içeren yasal düzenlemelerle devlet ciddiyeti adeta elden bırakılıyor. Üstelik bu yeni değil, sürekli oluyor. Emekli olacaklar ile gerçekten zor duruma düşenler bir parça nefes alıyorlar. Başta şahsım olmak üzere yıllarca emeklilik yaşına takılmış ve emekli aylığı almadan prim ödeyenler ya da yıllarca yasal ödemelerini zamanında yapanların hakları ne olacak? Bir Bunlar kimin sırtından çıkacak?Emeklilere ödenen paraları bir yana bırakırsak, yapılandırma ve affedilen vergi ve cezalardan gelecek paralarla vatandaşa ve ihtiyaç sahiplerine verilecek hizmetler ne kadar ötelenecek?
Diğer taraftan, mal ve hizmetlerin ayağa gitmesiyle yaşanan konfor bataklığı….Maalesef kaynakları verimli kullanamadık ve ısrar ediyoruz. Bu konuda çok yazdım çizdim. Belki sıkıldınız ama ısrarcı ve oldukça netim. Ayağa gelen yemek, ayağa gelen market ürünleri, ayağa gelen kişisel giyim ve bakım ürünleri, talebi sürekli canlı tutuyor. Talep sürekli canlı kaldığı için fiyatlar sürekli artıyor. Sadece fiyatlar mı?
- Yollar, yaya kaldırımları motorsikletten geçilmiyor,
- Her şey eve geldiği için gençler evden çıkmayı bırakın, odalarından çıkmıyor,
- Başta gıda olmak üzere, ürünler israf oluyor,
- Üretilen atıklar ilave maliyetin yanında, çevreye zarar veriyor,
- Nerede ve hangi koşullarda üretildiği belli olmayan ürünler ve fast-food yeme-içme alışkanlığı ve bunun getirdiği hareketsizlik toplumun sağlığını olumsuz yönde etkiliyor ve sosyal sağlık sistemimize ağır faturalar yüklüyor,
- Gençlerin bir kısmı motokurye oldukları, bir kısmı da evde yattıkları için işletmeler çalıştırmaya personel bulamıyor,
- Dükkanlarda müşteriler azaldığı, mal ve hizmetler ayağa gittiği için eskiden çocuklarımızı, eşyalarımızı emanet ettiğimiz, yeri geldiğinde borç aldığımız esnaf ve esnaflık kültürü yok oluyor,
- Toplum gitgide asosyalleşiyor.
Markete gidip aldığınız ürünlerle veya lokantada yediğiniz yemeklerle, ayağınıza kadar gelen ürünün fiyatı aynıysa, aradaki ambalaj ve kurye maliyetinin tüm fiyatların üzerine eklenmediğini düşünmek enayiliktir.
İddia ediyorum: ayağa mal ve hizmet dağıtımı durdurulduğu takdirde, başta gıda ürünleri olmak üzere fiyatlarçok kısa bir sürede en az % 30 aşağıya gelecektir.Ülkenin sağlık sisteminin faturası da en az % 50 düşecektir.
Sadece fiyat ve tasarruf mu? İşini iyi yapan daha çok kazanacak, daha güvenli/güvenilir ürünler arz edilecek, işletmelerin maliyeti düşecek, toplumun sosyal yapısı güçlenecek, gençlerimiz sosyalleşecek, çevre daha az kirlenecek, aynı sofraya oturanlar tekrar aile olacak, toplum sağlık bulacak….
Bizim ihtiyacımız daha çok araba, daha fazla otoyol, daha büyük hastane, daha büyük adliye binası, daha fazla üniversite, daha yüksek binalar mı? Bunların hepsi yapıldı. Arabayı alacak para yok, para buldun araba yok. Her yer hastane… Hastane için randevu sıkıntı, randevuyu buldun doktor sıkıntı, doktoru buldun tedavi süresi ve süreçleri sıkıntı. Adliye binası var, gün yok, günü buldun karar yok, kararı buldun isabet yok, adaleti buldun geç tecelli etmiş. Atı alan, Üsküdar’ı geçmiş. Geç gelen adaleti neyleyim? Üniversiteler şıkır-şıkır, adeta hepsi birer AVM. Mesleki eğitim? Yok. Teorik bilgi? Yok. El becerisi? Yok. İş hayatı ve hayatın temel iletişim, görgü kuralları? Yok. Ego? Tavan.
İhtiyacımız nedir? Teorik bilgileri tam, mesleki ve/veya el becerileri gelişmiş, sağlıklı iletişim kurabilen, eğitimli-erdemli vatandaş, berber, kasap, tezgahtar, sürücü, ara eleman, öğretmen, mühendis, hakim, doktor…. Var mı? Var. Kaç tane, yüzde kaç?
Artık hamasetten, popülist politikalardan, hemşehricilikten, şuculuktan, buculuktan, konfor bataklığından kurtulma zamanı gelmiştir. Toplumun ihtiyaçları bellidir. Talep tabanlı eğitim, liyakat, kaynakların verimli kullanılması zamanı geldi, geçiyor.
- GÜVENLİ GIDA, GÜVENLİ YEMEK - Kasım 29, 2024
- YENİ NORMAL - Ekim 31, 2024
- Devletimiz güçlüdür. Peki,adil mi? - Ekim 7, 2024
Comment here