Kategori Dışı

Herkesin önünden yeme zamanı geldi

2022 yılını geride bıraktık. Yine umutlarımız, ümitlerimiz ve beklentilerimiz var.

Kime sorsanız, son yıllar hep çok zor, hep çok sıkıntılı… Evet, pandemi, evet fiyatlar, evet savaş hepsi kötü…

Son 25 yılı araştırdım. Öyle bağımsız araştırma şirketlerinden de değil. Devlete ait TÜİK, TCMB ve Çalışma Bakanlığı verilerinden…  Aradan geçen sürede;

  • Amerikan Doları 90 kat,
  • Üretici Maliyeti 196 kat,
  • Asgari Ücret 362 kat artmış.

Gelin bu 3 veriyi yorumlayalım.

Dövizdeki artış oranına göre, üretim maliyetlerinin iki kat, asgari ücretin dört kat artması;

  1. Mal ve hizmetlere yoğun talep olduğunu, buna karşın piyasaya yeteri kadar ürün ve hizmet arz edilmediği,
  2. İşgücü giderlerindeki artışların, enflasyonu yükselttiği,
  3. Asgari ücret ve buna paralel işçiliklerdeki artış, döviz ve enflasyonu katlamasına rağmen beklentileri karşılayamadığı…

Bir önceki yazımızı okuyanlar hatırlayacaktır. Discount “İndirimli” Marketler ve Paket Servisleri’nin 7/24 müşterilerinin ayağına mal ve hizmet götürdüklerini, bunlar için yaptıkları reklamlarla bir taraftan talebi sürekli pompaladıklarından, diğer taraftan da ilave ambalaj, lojistik, komisyon masraflarını tüm müşterilerine dağıtarak, fiyatları arttırdıklarından bahsetmiştik.

Dünyanın zengin ülkeleri, Türkiye’ye bu zamana kadar “Low Cost Country-Düşük Maliyetli Ülke” rolü biçmişti. Zengin ülkeler, endüstri 3,0 ve endüstri 4,0 gibi neredeyse hiç işçilik kullanmadan katma değerli ürünlerini tüm dünyaya satıp, zenginliklerine zenginlik katarlarken, biz de hammaddesi büyük ölçüde ithalata dayalı başta tekstil, montaj sanayii ve ara mallarını üretip, ihraç ediyorduk.

İşçiliklerimiz sürekli yukarı çıkıyor. Ülkemizin ihtiyacı, meslek lisesi mezunu, ara eleman… Ama gençlerimiz büyük bir bölümü üniversiteye gidiyor. Üniversitelerin hali içler acısı… İşçilikler verimsiz, asgari ücret 455 Dolar. İktidar; “Enflasyon düşecek, fiyatlara zam yapmayın” diyor. Son bir yılda asgari ücret % 100, üretici fiyatları % 138 arttı.

Dünya devleri ve ulusal markalar, sermayelerinden kaynaklanan güçleriyle internet ve lojistik altyapılarını kurarak, nitelikli insanları istedikleri paraya çalıştırıyorlar. Piyasanın büyük kısmına hâkimler. Bir kısmı da, merdiven altının işgalinde. İktidar sürekli yerli-milliden bahsediyor. Bu yapı içinde butik çalışan yerli firmalar da; bir taraftan mal ve hizmet fiyatlarındaki artışlar, diğer taraftan sürekli artan işçilikler ve iş davaları, bir taraftan da kiralar ve ev sahipleri ile boğuşup duruyorlar.

Evet, liberal ekonomik sisteme dâhil bir ülkede yaşıyoruz. Ancak devletin hazinesi söz konusu olduğunda, devlet ve kurumları özellikle dövizde istediği gibi sınırlamalara gidiyor.

Başta gıda ve perakende hızlı tüketim ürünleri olmak üzere, internet üzerinden mal ve hizmetlerin müşterinin ayağına götürülmesi konforu, belli ki talebi sürekli yüksek tutmakta ve enflasyonu arttırmaktadır.  Bu konfor uğruna, ücretler boşuna harcanmakta ve ülke olarak tasarruf edememekteyiz.  Buradan elde edilen gelir ve kârlar topluma değil, uluslararası ve ulusal devlerin cebine gitmektedir. Kayıt dışı işletmelerin oluşturdukları kamu zararı ve kayıt içindeki işletmelere zararı da işin başka bir yönü.

Evet, liberal ekonomik sistemi benimsemiş bir ülkeyiz. Ancak liberal ekonomi uygulanmasına rağmen, devletin kurumları başta döviz olmak üzere, ihtiyaç duyduğunda limit ve kısıtlamalar uygulamaktadır.  Aynı şey, başta gıda olmak üzere hızlı tüketim ürünlerinin internet üzerinden sipariş ve dağıtımında vatandaşı ve kayıt içindeki mahalli işletmeleri koruyacak tedbirler alınmalı, özellikle 455 Dolar’a yükselen asgari ücretle ortaya çıkacak kayıt dışı istihdama karşı etkin bir denetim yapılmalıdır.

Loading

Engin Güner
Latest posts by Engin Güner (see all)
Paylaş :

Comment here