Gezi

Kutsal topraklara doğru – 5 Bethlehem ve Hebron

 

Şimdi devam eden İsrail-Filistin olaylarından çok değil 5-6 ay önce yaptığımız Filistin gezimiz de “Annemin hayallerine dokunmaya devam ediyoruz!”

Önceki yazılarımda İsrail’den Filistin’e geçebileceğimiz kiralık araç bulamadığımızı yazmıştım.Yaşananları internetten okuyup dinledikçe de acayip tedirgin olmuştuk. Annemle,  Filistin’e geçip geçmemek konusunda çok kararsız kalmıştık. Sonunda Sinan, internetten Nabeel isimli bir şoföre ulaştı. Her şeyi göze alıp, düştük yollara.

Gitmek isteyenler olabilir diye de bu yolculuğumuzu detaylı anlatmak istiyorum. Olaylardan, İsrail’in acımasız davranışlarından korkmadık desem yalan olur. Fakat hiçbir olumsuz davranışa maruz kalmadık.

Önce Kudüs’te Damascus Kapısındaki otobüs durağından 231 numaralıBethlehem otobüsüne bindik. Kontrol veya sorgu sual olmadan rahatlıkla Filistin tarafına geçtik. Son durakta indik. Sinan’ınwhatsapptanyazıştığı şoförümüz Nabeel, aracıyla bizi bekliyordu. Son durakta başka şoförlerde bekliyordu, onlarla da gezebilirsiniz ama Nabeel’i şiddetle tavsiye ederim. ( Nabeel ile iletişime geçmek isterseniz sosyal medya üzerinden benimle iletişime geçebilirsiniz. Hem telefon numarasını sizlere iletmiş olurum hem de gezi hakkında daha detaylı bilgileri aktarmış olurum.) Filisten dönüşte Nabeel bizi yine aynı yere bıraktı. Kudüs otobüsüne binip geri döndük. Sadece kontrol noktasında İsrailli askerler pasaportlarımıza baktı.

Bethlehem (Beytüllahim)

Gelelim gezimize!Bethlehem, Hz. İsa’nın doğduğu yer. O yüzden Hristiyanlar için kutsal ve hac mekânı. İlk önce Kutsal Doğuş Kilisesine (Church of Nativity)gittik. I.Konstantin’in annesi Azize Helena, Hz. İsa’nın ölümünden yaklaşık 200 yıl sonra kutsal topraklara yaptığı gezide, kendince tespit ettiği yerlere kiliseler yaptırmış. İşte bunlardan biri de Hz. Meryem’in doğum yaptığına inandığı mağara. Şimdi üzerinde güzel ve süslü bir kilise var. Mağaraya girmekse başlı başına problem. Çünkü hacılar kapısında inanılmaz bir kuyruk oluşturuyor. Zamanımız olmayınca arka kapısından birkaç fotoğraf çekip, Hz. İsa’nın doğduğu yere koydukları gümüş güneşi gördük.

MilkGrotto (Süt Mağarası Şapeli): Hz.Meryem’indoğum yaptığı dönemde müneccimler beklenen peygamberin işaretlerini görmüş. Bunu duyan Yahudi Kralı Herod, doğacak bebeğin kendi yerine Yahudi Kralı olacağı endişesiyle bölgedeki 2 yaş altındaki bebeklerin öldürülmesini emretmiş. İşte Hz. Meryem,Herod’dan kaçarken bebeğiyle bu mağaraya sığınmış ve Hz. İsa’yı emzirirken birkaç damla süt taşa damlamış. Mağaradaki taşlar bu yüzden bembeyaz olmuş. Buradaki bütün fresklerde Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı emzirmesi resmedilmiş. Laf aramızda mağara gerçekten beyaz taşlardan oluşuyor!

Shepherds’ FieldsChurch (Çobanların Kilisesi): Rivayete göre çobanlar burada otururken bir gece ışık huzmesiyle bir melek belirip büyük bir kurtarıcının doğumunu müjdelemiş. Olayın yaşandığı yere de bir kilise inşa edilmiş. Bu küçük kilisede bu olayları anlatan ikonalar vardı.

Bunun dışında Behlehem’de Ömer Cami, çarşısı hatta ara sokakları gezilmeye değer. Dikkat: Burada otel, yemek ve hediyelik eşya, hurma fiyatları Kudüs’ten daha ucuz!

Biz de öğlen yemeğimizi Bethlehem’de yedik. Falafel ve humus hem Kudüs’e göre daha ucuz hem de çok lezzetliydi. Hurmalarımızı da buradan aldık.

Hebron (El Halil)         

Nabeel bizi Hebron şehrine de götürdü. İsrail’in 3 bölgeye ayrıldığını söyledi. A bölgesi Filistin, B bölgesi Filistin ve İsrail, C bölgesi sadece İsrail’in kontrol ettiği bölgeleri gösteriyormuş. Sanayinin olduğu zengin şehirlerden biri olan Hebron ise B bölgesinde hem Filistin hem İsrail tarafından kontrol ediliyormuş. O yüzden bazı karışıklıklar çıkabiliyormuş.

Hebron’da sadece İbrahim Camisini gezdik. Camiye girmeden önce kısa bir yürüyüş yaptık. Cami girişinde taştan yapılmış evlerin altında, hediyelik eşya ve yiyecek satan dükkânlar vardı. Ondan sonra İsrail’in kontrol noktasına geldik. Tek tek demir çevirmeli kapıdan geçtik. Kurşungeçirmez camların arkasındaki İsrail Polisine pasaportlarımızı gösterdik. Gördüğümüz en güzel ve temiz tuvaletler bu caminindi.

Uzun koridorun sonunda Hz. İbrahim’in karısı Sare’nin makamı vardı. İçerde Hz. İbrahim’in oğlu İshak, eşi Refika’nın (Rebeka) makamları var diyorum çünkü asıl mezarları caminin altındaki mağaranın içinde. Caminin içindeki 18 m. derinliğindeki kuyudan aşağıya saldıkları kandillerle derinliğini görebiliyorsunuz. Aşağıya inemiyorsunuz.

1994 yılında bir Yahudi namaz kılanları kurşun yağmuruna tutmuş ve yarısını şehit etmiş işte o günden sonra cami, Hz. İbrahim’in makamı dikkate alınarak 2’ye ayrılmış. Caminin diğer tarafını Yahudiler sinagog haline getirmişler. Hz. Yakup ve eşi Lea’nın makamları o tarafta kalmış. Kandillerde yani yılda 4 kere Müslümanlara girmek için izin veriyorlarmış. Birde Hz. İbrahim’in hemen yanında kayada bir iz var. Miraç gecesi Hz. İbrahim’i ziyaret eden Peygamberimizin ayak izi olduğuna inanılıyor.

Süslü mihrabın 2 yanında II. Abdülhamid’in hediyesi altın şamdanlar vardı. Hemen yanında da Selahaddin Eyyubi’nin yaptırdığı kündekari tekniğiyle yapılan muhteşem minberi gördük.

Caminin içi ana baba günüydü. Sanki camiyi kadınlar ve çocuklar istila etmişti. Ardından mavi KuKlux Klan kıyafetleriyle Çinliler geldiler. En son İsrail’in öğrenci askerleri geldi. Sonra nasıl oldu anlamadık. Birden bütün gürültü bitti. Herkes gitti.

Hz. Yusuf’un kabrinin burada ayrı bir yerde bulunduğunu biliyordum. Nabeel’eHz.Musa Mısır’dan kaçarken Hz. Yusuf’un kalıtlarını da getirip babasının yanına gömmüş olduğunu söyledim ama görmediğini söyledi. Umudumu kesmiş tam çıkıyordum ki Gülay bulduk dedi. Oradakilerle konuşmuş. İsrail askerleri geldiği için görevli oradaymış. Görevli bizi caminin alt katında ardiye olarak kullanılan bir yere götürdü. Kapısını açtı ve Hz. Yusuf’un kabri oradaydı! Hem çok mutlu oldum hem de orasının böyle bakımsız olduğunu görmek beni çok üzdü.

Filistin’e gitmek, gezmek çok keyifli ucuz ve kolaymış. Korktuğumuz gibi hiçbir olayla karşılaşmadık!Nabeel bize hem rehberlik yaptı hem de istediğimiz her yere götürdü. Ondanda çok memnun kaldık.

Böylece İsrail ve Filistin gezilerimizi bitirdik. Son gün trenle Ben Gurion Havaalanına gittik. Biraz erken gitmişiz ama sıkıntı olmadı. Valizlerimize kontrol işaretlerini taktırdıktan sonra freewifiye takıldık. Fakat bizden sonra inanılmaz büyük gruplar geldi. Onlar epey sıra beklemek zorunda kaldılar. Pasaport kontrolündeyse annemi benimle birlikte VIP’den geçirdiler. Yaşlı diye resmen hürmet ettiler. Otobüs, tren gibi halka açık araçlarda gençler hemen kalkıp anneme yer verdi. Türkiye’de artık bu saygı maalesef kalmadı. Oturan gençler ayaktaki yaşlıyı görünce kafalarını çeviriyorlar.

Sabiha Gökçen’e indiğimizdeyse annem bizimle birlikte uzun kuyrukta bekleyip giriş yapabildi. İsrail devleti ve halkı yaşlılara daha fazla saygı gösteriyormuş onu anladık.

Benim tespitim çocuklara gereksiz bir serbestlik tanıdığımız. Çünkü camilerde hepsi resmen azgınlaşıyor. Koşma, kovalama, bağrış, çığlık gırla gidiyor. Mescid-i Aksa da dâhil Türkiye’deki camilerde de durum aynı. Bence çocuklara bulundukları mekânın özel bir alan olduğunu saygı göstermeleri gerektiğini öğretmiyoruz!

Kutsal topraklarda gezimizi tamamlayıp annemin hayallerine dokunduk. Şimdi maalesef kan, kin ve nefret kokan İsrail ve Filistin’in bir an evvel eski huzurlu günlere dönmelerini diliyorum. Gelecek sayımızda yeni bir yerde buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın.

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…..

 

 

 

Loading

Paylaş :

Comment here