Yeni bir yıla daha başladık. Temennilerimiz hep sevgi, barış, huzur, mutluk ve başarı dolu. Ancak her geçen eski yılı mumla arar duruma geldik. İnsanoğlunun doyumsuz hırsları yüzünden dünyamız birçok konuda felakete sürükleniyor. Savaşlar, kavgalar, anlaşmazlıklar, cinayetler, hastalıklar, hukuk ve insani değerler yerle bir olmuş. Bu gidişle kendi kendimizin sonunu getireceğiz galiba. Mahkemeler binlerce anlaşmazlık davalarıyla dolu.
Her yeni yılda olduğu gibi işlerinden ayrılanlar, yeni bir işe başlayanlar veya işsiz kalanlar oldu.
Yeni sözleşmeler, yeni personel, yeni ürün denemeleri, yeni makinalar, yeni yatırımlar ve verilen sözler.
Yaşantımız boyunca birçok söz veriyoruz ancak birçoğunu tutmuyoruz veya tutamıyoruz. İşte büyüklerimizin dedikleri gibi AHDE VEFAYI bilmiyoruz. İster kişi, şirket, ister toplum isterse de devletler olsun, verdiği sözleri tutmadıkları sürece dünyamızda ne huzur ne güven ne de mutluluk yüzü gözükmüyor.
Ahde vefa, bir kişinin veya topluluğun verdiği sözü tutma, bağlılık ve sadakatini gösterme anlamına gelir. Türk kültüründe çok önemli bir yere sahip olan bu kavram, insan ilişkilerinde güvenin temelini oluşturur. Ahde vefa, bir sözün arkasında durma ve verilen sözü yerine getirme anlayışını ifade eder.
Ahde vefa, yalnız tarihi bir kavram değil, aynı zamanda günlük hayatımızda da önemli bir rol oynar. Ahde vefa, kişisel ilişkilerde ve iş dünyasında karşı tarafın itimadını kazanmanın anahtarıdır. Verilen bir sözü tutmak, insanların sizi saygıyla anmasını ve size güvenmesini sağlar.
Ahde vefa, birçok farklı alanda uygulanabilir. İş dünyasında, işverenler çalışanlarına verdikleri sözleri tutmalı ve çalışanlarına adil davranmalıdır. Aynı şekilde, çalışanlar da işverenlerine sadakat göstermeli ve işlerini dürüstçe yapmalıdır. Bu, iş ilişkilerinin sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlar.(1)
İşim gereği birçok firmayı ziyaret etme fırsatım oluyor. Çoğu zaman genç mühendis arkadaşlarla veya diğer çalışanlarla karşılaştığımda “ben sizi daha önce şu firmada görmüştüm veya sizinle daha önce nerede karşılaşmıştık?” gibi bir konuşma geçiyor ve çoğunlukla aldığım cevap “ Mehmet bey, o iş yeri ile anlaşamadık veya sözlerini tutmadılar, ayrılmak zorunda kaldım veya ayırdılar” gibi cümleler oluyor.
Tabii tersi de söz konusu olabiliyor. Bir firmada yıllarca çalışmış bir kişiyi göremeyince haklı olarak nerede olduğunu soruyorsunuz. Alınan cevap belli. Ayrıldı veya ayırdık. Sebebi?
Zaman zaman sohbet ettiğimizde gençleri bu kadar sık iş değiştirdikleri için eleştiriyorum. Biraz sabırlı olmalarını öğütleyip sonunda hak ettikleri mevkilere, maaşlara ulaşabileceklerini anlatıyorum. Kendi iş hayatımdan örnek verip 25 yıl boyunca sadece 3 iş değiştirdiğimi kendilerinin ise sadece 1 yılda 3-5 iş değiştirmenin doğru olmadığını biraz sabırlı olmalarını ve deneyim kazanmalarını söylüyorum. Tabii bu konuda sadece gençler de haksız değil. Tanıdığım birçok iş veren arkadaşımı da eleştiriyorum. Çalışanların hepsi mi kötü, hiç sizde hata yok mu, iş koşullarını, maaşlarını düzeltmediniz mi? Vb. vb.
İster İş veren olsun ister çalışan olsun hep kendi çıkarlarını düşündükleri sürece bu iş böyle hoşnut olmayan bir duruma dönüşüyor. Ne çalışan memnun ne de iş veren. Herkesin kendine göre haklı yanları olabilir ancak orta yolu bulmak, sabretmek, çalışmak, çözüm odaklı olmak gerekiyor.
Günümüzde her şey paraya yani maddiyata endeksli olduğu için her iki tarafta zorluk çekiyor. Çalışanlar geçim sıkıntısından, hayat pahalılığından iş verenler ise yüksek vergi oranlarından şikayetçi.
Yeni mezun genç bir arkadaşı düşünelim. Okuldan yeni mezun olmuş ancak hiçbir tecrübesi yok. Ama bağlı olduğu odanın en düşük belirlediği ücret fazla olunca iş verende zorlanıyor. Böyle olunca kendi mesleğinde iş bulamayan gençler ya işsizler ordusuna katılıyor ya da mesleğinin dışında başka işler yapmaya çalışıyor.
İş veren ise bir eleman alıp hem üretimde hem kalite kontrolde hem de satın alma gibi birçok işte görev vererek çalışmasını istemek mecburiyetinde kalıyor.
Sonuçta her iki tarafta mutsuz ve başarısız oluyor, her yıl olduğu gibi işten ayrılma veya ayırma gibi sorunlarla karşılaşıyoruz.
Kurum kimliği kavramı bizde çok fazla gelişmemiş. Böyle olunca hem şirketler hem de çalışanlar zarar görüyor.
Büyüklerimizin çok güzel sözleri var. “Bir insanı 40 yıl sırtında taşırsın senden iyisi olmaz ama 1 gün sırtından indirdin mi senden kötüsü olmaz; İnsanlara aynı iyiliği düzenli olarak yapınca, onu artık senin görevin zannediyorlar”. vb..
Bu durum sadece kişisel olarak değil zaman zaman firmalar arasında veya firma, tedarikçisi arasında da oluyor. Taraflar yıllarca birbirlerinin yükün çekiyorlar neredeyse bir aile gibi oluyorlar ama bazen de ekonomik koşullardan dolayı veya başka sebeplerden yıllarca ahde vefayı bir çırpıda silip atıp 3-5 kuruş ucuz diye sizleri devre dışı bırakabiliyorlar. Yaptıkları sözleşmelere uymayabiliyorlar.
Her şeyin maddiyatla ölçüldüğü bu dünyada karşılıklı güven ve saygı yok olunca başarı, mutluluk, huzur, bereket de olmuyor. Sabır, çalışmak ve özveri gerekiyor.
AHDE VEFANIZA SAHİP ÇIKIN!
KAYNAKLAR :
https://www.tdk.com.tr/Ahde-Vefa_10216.html
https://abcgazetesi.com/ahde-vefa-ne-demek-baglilik-ve-sadakatin-sembolu-711352
- Gıda Sektöründe Skimpflasyon, Shrinkflasyon ve Greedflasyon nedir? - Kasım 29, 2024
- İtibar Kaybetmek!Kurumsal İtibar Nedir? - Ekim 31, 2024
- BAKTERİ ÇİFTLİĞİ (SHİT MASTER) - Ekim 7, 2024
Ahde Vefa adlı yazıyı okudum, teşekkür ederim.
Ancak yazıdan bir anafikir çıkaramadım. Sizce bu yazının ana fikri nedir?
Yazıda; çalışan kesimden meslek odası olan mesleklerin Odasının belirlediği taban ücretin YÜKSEK olduğu, bu nedenle işverenin mağdur, çalışanın da sık iş değiştirdiğinden bahsedildiği dikkatimi çekti. Bence bu konu, sorunların sadece cımbızla çekilerek açıklanmasından fazlasını hakediyor. Ve ahde vefamıza sahip çıkmakla çözülemeyecek kadar karmaşık bir konudur.
İyi çalışmalar…